Yine İstanbul, yine bir otel odası. İlk başta çok garip gelmişti; senelerce oturduğum şehirde artık misafir olarak kalmak. Eskişehir’den sonra İstanbul da tüketilip kişisel tarihimdeki yerini aldı.
Zamanımın büyük bölümü otellerde geçiyor. Kendinle başbaşa kaldığın zaman kurcalayacak o kadar çok şey bulursun ki, sorular bitmez kafanda. Onunla ilk buluştuğum gün geliyor aklıma. Karlı bir Eskişehir sabahı sözleşmiştik kahvaltı için. Gece uyuyamamıştım heyecandan bugün gibi net hatırlıyorum. Gözlerim kan çanağı gibiydi, aylardır hayalini kurduğum buluşma gerçekleşiyordu nihayet. Deli gibi kar yağmasına rağmen 20 dk yürümüştüm buluşma yerine. Ne konuştuğumuzu hiç ama hiç hatırlamadım daha sonraları. Ona sorduğumda ise o da geçiştirdi beni. Sadece yüzü geliyor aklıma, sanki sadece yüzüne bakmıştım, sanki hiç konuşmamıştık. Daha sonra sevgili olduk, ayrıldık barıştık. Aşk çoğalır mı? Çoğalırmış. Her geçen gün daha çok aşık oluyordum ona. Her geçen gün daha çok sessizleşiyordum. Vardır ya ilişkilerde baskın taraf meselesi. Bazen erkektir baskın olan, bazen kadın. Bin Jip’ in sonunda bir sahne vardır: 2 sevgili tartıya çıkarlar birlikte, ve tartı hala 0 gösterir. O değil ama ben sıfırı göstermeye başlıyordum sona doğru. Matematiksel karşılığım 1’den (etkisiz eleman), 0’a doğru (yutan eleman) hızla ilerliyordu. Özgüveni o kadar yüksekti ki, ben evet evet ben ilk defa eziliyordum birinin karşısında. Daha sonra hiç hissetmedim o duyguyu, keşke hissedebilsem, keşke aynı duygular tekrarlansa. (ilişki konusunda keşkelerim var demiştim daha önce, gülme hemen)
Ortada hiçbir olumsuz durum yokken ayrılmak istediniz mi sevdiğinizden? Ben istedim, istemekle de kalmadım ayrıldım. Neden diye sordu, “Neden Rumble Fish”? cevap verememiştim. Öyle işte demiştim, öyle.
Sene 2001 di. yanlış anlaşılmaların önüne geçelim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder