Bu Blogda Ara
5 Mayıs 2012 Cumartesi
Leaving Las Vegas
İlk paylaşacağım film Leaving Las Vegas olsun:)))))))))))
Terri: Belki de bu kadar çok içmemelisin.
Ben Sanderson: Belki de bu kadar çok nefes almamalıyım Terri.
Elisabeth Shue güzel hatundun be...
4 Mayıs 2012 Cuma
Bitanesin Erdal Bakkal :)))))))))))))))
Yemin edemiyorsun işte :))))))))))))))))))))))
MİRABEAU KÖPRÜSÜ
Seine akıyor Mirabeau Köprüsü’nün altından
Ve şu bizim aşkımız
Olur mu durasın şimdi anımsamadan
Sevincin geldiğini ancak acının ardından
Çalsana saat insene ey gece
Günler geçiyor bense hep aynı yerde
Yüz yüze duralım böyle elin elimde kalsın
Ve aksın dursun
Sonsuz bakışlar dalgalar yorgun argın
Köprüsü altından kollarımızın
Çalsana saat insene ey gece
Günler geçiyor bense hep aynı yerde
Aşklar akıp gidiyor şu akarsu gibi
Akıp gidiyor aşklar
Hayat öyle durgun öyle yavaş ki
Ve umut nasıl zorlu nasıl depdeli
Çalsana saat insene ey gece
Günler geçiyor bense hep aynı yerde
Günler geçiyor günler haftalar yaman
Ve dönmüyor geri
Ne çıkıp giden aşklar ne geçen zaman
Seine akıyor Mirabeau Köprüsü’nün altından
Çalsana saat insene ey gece
Günler geçiyor bense hep aynı yerde
Guillaume APOLLINAIRE
Çeviri:
Cemal SÜREYA
Hastasıyım...
İkarus'un Düşüşü...
Bilgisayarım olduğu günden itibaren tek bir Wall paper’ ım var. Her gün yüzlerce defa bu resim ile karşı karşıya geliyorum. The Saint de, anlatsana diyordu tablonun hikayesini blogda. Anlatalım hocam: Baba Brueghel tarafından yapıldığı tahmin ediliyormuş hala. Tuval üzerine yağlı boya. Senelerden 1558. Belçika Kraliyet Güzel Sanatlar Müzesinde sergileniyor. Evet, konumuz İkarus’un Düşüşü. Biraz geniş inceleyelim. Mitoloji, Murat Belge, Marksizm, Şiir, Resim sevdiğim herşey bir arada olsun bu yazıda.
Öncelikle mitolojide geçen hikayeyi Robert Graves’in Yunan Mitleri isimli 900 küsur sayfalık devasa kitabından alıntı ile anlatalım : İkarus’un babası Daidalos demircilik sanatıyla halk arasında ünlenmiş bir şahsiyet. Daidalaos’un kız kardeşi Polykaste oğlu Talos’u çalışması için abisinin yanına gönderir. Talos’ ta zehir gibi çocuk vesselam. Çok yetenekli, testereyi geliştirmiş, demiri eritmeden kesebilecek hale getirmiş. Daidalos bakar ki, halk Talos’a kendisinden daha çok saygı göstermeye başlıyor, kıskançlık krizine girer ve Talos’u Akropolis’teki Athena Tapınağından aşağı atar. Robert Graves diyor ki “ aslında Daidalos’un çırağını öldürmesindeki en büyük neden onunla annesi Polykaste arasından geçtiğini düşündüğü ensest ilişkiydi.” Sonrasında oğlunun acısına dayanamayan Polykaste’ de kendini asar, o da hayatına son verir.
Cinayetten suçlu bulunup sürgün edilen Daidalos önce Attika’ya daha sonra Kral Minos’un hüküm sürdüğü Konossos’a gelir. Daidalos’ ta boş adam değil tabi, kendini ispat ettikten sonra hayatının en güzel yıllarını yaşıyor Knossos’ta. Minos’un kölelerinden Naukrate ile yaşadığı ilişkiden bizim has oğlan İkarus doğar. Herşey sonsuza kadar güzel geçmez tabi. “Anlatılanlara göre Poseidon’un gönderdiği boğaya aşık olan Pasiphae’ nin ( Minos’un karısı) isteğini geri çeviremeyen Daidalos, kraliçeye boğayla beraber olabilmesi için tahtadan bir düve yapınca, Minos bu ihanet karşısında hem onu hem de oğlu İkarus’u Labyrinth’e kilitledi. Yardım almaksızın kurtulmanın imkansız olduğu bu hapishaneden Daidalos ve İkarus Kraliçe Pasiphae’ nin yardımlarıyla kurtulmayı başardı”
Hapishaneden kaçmak yetmiyor tabi. Adadan da kaçmaları gerekecek bu ikilinin. Daidalos adadan kaçmak için, kuş tüylerini birbirine diker ve bir çift kanat yapar. Uzun tüyleri birbirine rahatlıkla diken Daidalos, küçük tüyler için ise balmumu kullanır. Ve oğluna şu öğüdü verir: “Çok dikkatli olmalısın. Eğer çok yükseğe çıkarsan güneş ışığı balmumunu eritip kanatları birbirinden ayırır. Eğer çok alçaktan uçarsan da, deniz suyuyla ıslanan kanatları kullanman imkansız olur. Beni yakından takip et, asla kendi başına hareket etme.” Başlarla Hezarfen gibi uçmaya, Naksos’u geçerler, Delos’u geçerler, Paros’u geçerler, Lebynthos ve Kalymne’ye yaklaşırlar. Kral Minos’tan kaçmanın verdiği rahatlıkla, bizim İkarus babasını takip etmekten vazgeçer. Özgürlüğün verdiği tadı doyasıya yaşar, bulutların arasından geçer, güneşe yaklaştıkça balmumu erir ve hazin son…Daidalos oğlunu şimdi İkaria diye bilinen adaya getirir ve toprağa verir.
Brueghel’in tablosunda İkarus denize çakıldığında etraftaki kimse durumu anlamaz. Adamın biri balığını tutmaya devam eder, diğer taraftan çobanın teki göğe bakar, tekneler seyirlerine devam eder. Brueghel resminde, ne kadar yükseğe çıkarsan çık, düştüğünde kimse olmaz yanında, hayat akışına devam eder i çok ama çok iyi anlatır.
Hikaye bu. Alçaktan uçmadım hiç, ama güneşe yaklaşmaktan da hiç korkmadım. Babam da sürekli Daidalos’un verdiği öğütlerle yetiştirmeye çalıştı ama özgürlüğün tadını alan Rumble Fish, yapacağını hep yaptı şimdiye kadar. Beş parasız İstanbul’a gitti, işe girdi, herşeyi toparladı, İzmir’ e geri döndü. Özgürlüğünden de bir gram ödün vermedi. Kaybedeceğim bir şey yok, kazanacağım şeyler var mı onu bilmiyorum mesela. Ama kaybedeceğim birşeyin olmaması, beni her açıdan rahatlatıyor. Kısa bir yorumdan sonra geçelim diğer konulara.
Hikayeyi mitolojiyi az biraz takip ettiğim için bilirdim de Brueghel ve tablosuyla tanışmam birçok konuda olduğu gibi Murat Belge ile oldu. Murat Belge’nin enttelektüel yapısı, hayata bakış açısı, hobilerinin üzerimde derin etkiler bıraktığını reddedemem. Siyasi yelpazedeki yorumlarını çoğu zaman beğenmem ama kültür dünyamda çok önemli yeri vardır. Christopher Caudwell’ i onunla tanıdım. Yemek yapmayı beceremem ama onun sayesinde yemeklerin tarihine eğilmeyi başarabildim mesela. Murat Belge’de bir yazı hakediyor. Neyse konumuza geri dönelim şimdilik. Murat Belge’nin ilk olarak 7 Eylül 1975’ te Birikim’ de yazdığı, benim ise İletişim Yayınlarından çıkan Edebiyat Üstüne Yazılar’da keşfettiğim Brueghel ve Brecht yazısı ile keşfettim bu tabloyu. Belge yazısında bir şiirden alıntı yapar. Sözünü ettiği şiiri yazan, İngiliz edebiyatında önemli yeri olan W.H. Auden’dir.
“ Brueghel’ in İkar’ında mesela, bana mısın bile demeden nasıl,
Her şey sırtını çeviriyor felakete? İşitmiş olmalı pekala
Suyun şıpırtısını rençber, ümitsiz haykırışı,
“Kulak asma” deyip geçti herhalde; güneş söylese bir rasgele
Vurdu ak pembe ayaklar gömülürken yemyeşil suya;
Kibarişi çıtkırıldım yelkenli merek etmesine etmiştir ya
Gökten paldır küldür düşen çocuğu görünce;
Acele işi vardı zahir, uzaklaştı bozmadan istifini bile.” (Can Yücel çevirisi)
Murat Belge, yazıda Brecht’in Brueghel’den çok şey öğrendiğini söylediğini ve Brecht’in eserleriyle Brueghel’in özellikle “İsa’nın sırtında çarmıhla Golgota Tepesi’ne çıkışını tasvir ettiği tablo ile karşılaştırırken, Brueghel’in yaşadığı Hollanda’nın o dönemde geçirdiği değişimi anlatarak, iç dünyasının nasıl oluşabileceğine ilişkin merakımı körüklemişti. Brueghel’in tablolarından hareketle, nesnel gerçekliğin bazı noktalarına ayrı yollardan erişerek Marksizmle örtüşmesini anlatıyor. Murat Belge’ye göre; “ Brecht vaktinde geldi, Brueghel vaktinden önce.”
Murat Belge’nin yazdığını birebir geçirmeyelim buraya. İnceleyin derim Brueghel’in tablolarını. Eminim sizin de hoşunuza gidecektir.
Not: İkarus'un Düşüşü tablosunun tamamlamayı bir türlü beceremediğim 1500 parçalık puzzle ı kütüphanemin üstünde durur.
Not: İkarus'un Düşüşü tablosunun tamamlamayı bir türlü beceremediğim 1500 parçalık puzzle ı kütüphanemin üstünde durur.
Just Jack - Starz In Their Eyes
Bugün Cuma değerli Atonal Minds Radio dinleyicileri. Çizgimiz dışında olsa da, eğlenceli şarkılar dinlemek isteyenlere de hitap etmemiz gerekiyor...Bu şarkı da onlara gelsin...Happy Friday's....
JAGA JAZZIST - All I Know Is Tonight
Kuzeylilere doyum olmaz....10 kişilik bir nu jazz grubu...Grupla ilgili yorumu ekşi sözlük'ten bir arkadaşa bırakalım: "bu adamların yaptığına da müzik diyorlar, serdar ortaç'ın yaptığına da. sikeyim böyle dünyayı."
Antalya'ya sevgilerle :) Anladın sen onu....
3 Mayıs 2012 Perşembe
Sakin
Bana herşey seni hatırlatıyor Andie...
1 Mayıs 2012 Salı
Paradigma mı ? Parametre mi ?
Bu hafta biraz farklı olacak bizim için...Kızımızı anneannesine bıraktık, bu hafta onunla kalacak. Yaz gelince bunu sık sık yapıyoruz çünkü anneannesinin evinin önünde kocaman bir bahçe, 1 elma ağacı, 1 erik ağacı ve bir üzüm var. En az 3 kedi, olabildiğince börtü, böcek ve olmazsa olmazı kova, tırmık, kürek var. Çocukken insanın sahip olduğu şeylerin niteliksel ya da niceliksel bir önemi yok, çocuklar herşeyden herşeyi yapabiliyor. Bir terlik anında arabaya, bir yoğurt kabı anında kovaya dönüşebiliyor...
Neyse kızımız evde olmadığı için ben de yaklaşık 18:30 da evde olduğum için bazı planlar yapmayı palnlarken (birden boşluğa düşme yani yapacak çok şey varken ne yapacağına karar veremeyip hiç bir şey yapamama sendromu da diyebiliriz bu duruma) evde bazı odalarda elektrik olmadığını fark ettim. İşin ilginç yanı sigortalar atık değildi. Bedaşıydı, site yönetimiydi, apartman görevlisiydi derken hooop saat 19:30 oldu.
(Elektrikten anlarım, elimiz çok şükür alet tutar:)
Bir bankacı eşiniz varsa "Allah'tan" size sabır dilemekten başka bir şey gelmez elimden...Eşim geç kalacağını servisle gelemeyeceğini ve kendisini gelip almamı istedi telefonda...Yok yaaa, dedim, elektrikçi bekliyorum gelemem dedim, sen kendin gel dedim...O da söylenip söylenip tamam dedi...Tam derin bir oh çektim telefon tekrar çaldı, site görevlisi sayaçta problem olduğunu, hallettiğini söyleyince yine boşlukda buldum kendimi...
5 dakika sonra kendimi yolda buldum, hayır diyemiyorum :), sonra yolda trafiğin sıkıştığı bir anda otobüs durağında Fenerbahçe formalı birine dikkatlice bakınca eski güvenlik görevlisi arkadaşım olduğunu fark ettim. Hemen durup onu da aldım, yolumun üstü bırakırım diye...Derken bir kız çocuğunun dünyaya geldiğini, 40'nın çıkmak üzere olduğunu söyleyince çok sevindim. Akşam 21:30 da çocuk görmedeydik...Eve gelişimiz 22:00'yi buldu...
Şimdi ne alaka ? Ben eve 18:30'da gelirken kahve içip, kitap okuyup, salondaki koltukta uyuyakalmayı, eşim gelince de aaaa ben uyumuşum dışardan birşey söyleyelim demeyi hayal ederken neler oldu...
Hayatın parametreleri farklı işledi, paradigmalar farklı paradigmalara dönüştü...
Bu akşamın özeti...İnsanlar plan yapar, Tanrı gülümser...
Neyse kızımız evde olmadığı için ben de yaklaşık 18:30 da evde olduğum için bazı planlar yapmayı palnlarken (birden boşluğa düşme yani yapacak çok şey varken ne yapacağına karar veremeyip hiç bir şey yapamama sendromu da diyebiliriz bu duruma) evde bazı odalarda elektrik olmadığını fark ettim. İşin ilginç yanı sigortalar atık değildi. Bedaşıydı, site yönetimiydi, apartman görevlisiydi derken hooop saat 19:30 oldu.
(Elektrikten anlarım, elimiz çok şükür alet tutar:)
Bir bankacı eşiniz varsa "Allah'tan" size sabır dilemekten başka bir şey gelmez elimden...Eşim geç kalacağını servisle gelemeyeceğini ve kendisini gelip almamı istedi telefonda...Yok yaaa, dedim, elektrikçi bekliyorum gelemem dedim, sen kendin gel dedim...O da söylenip söylenip tamam dedi...Tam derin bir oh çektim telefon tekrar çaldı, site görevlisi sayaçta problem olduğunu, hallettiğini söyleyince yine boşlukda buldum kendimi...
5 dakika sonra kendimi yolda buldum, hayır diyemiyorum :), sonra yolda trafiğin sıkıştığı bir anda otobüs durağında Fenerbahçe formalı birine dikkatlice bakınca eski güvenlik görevlisi arkadaşım olduğunu fark ettim. Hemen durup onu da aldım, yolumun üstü bırakırım diye...Derken bir kız çocuğunun dünyaya geldiğini, 40'nın çıkmak üzere olduğunu söyleyince çok sevindim. Akşam 21:30 da çocuk görmedeydik...Eve gelişimiz 22:00'yi buldu...
Şimdi ne alaka ? Ben eve 18:30'da gelirken kahve içip, kitap okuyup, salondaki koltukta uyuyakalmayı, eşim gelince de aaaa ben uyumuşum dışardan birşey söyleyelim demeyi hayal ederken neler oldu...
Hayatın parametreleri farklı işledi, paradigmalar farklı paradigmalara dönüştü...
Bu akşamın özeti...İnsanlar plan yapar, Tanrı gülümser...
Tindersticks - Bathtime
iyi şarkı böyle olur... güçlü vokal, sağlam altyapı ile....hastasıyım.
29 Nisan 2012 Pazar
İyi Müzik Böyle Olurmuş :))))
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)