Bu Blogda Ara

30 Mart 2012 Cuma

Bird Stealing Bread - Iron and Wine

"çimenlerin üzerinde uzanmiş gökyüzünü izlerken güneş az ısıtırken bahar esintisiyle dinlensin"  dedi summer filini :) summer filini kim mi? bekleyelim biraz, görürüz belki ileride bu blogda....
 
 

30 Mart 1972 Kızıldere...

29 Mart 2012 Perşembe

Farklı Sabahlara Uyanmak

"Ne haftaydı ama" dedirtecek bir hafta yaşandı, bitti, üstüne yeni bir hafta daha başladı. Mümkünse bu hafta ne haftaydı ama dedirtmesin, sakin rutin şekilde devam etsin...

Geçtiğimiz cumartesi taşındık, demiştim ya taşınmalar beni çok üzer diye...Bu sefer hem üzdü hem de yordu. Sabah 9 da başlayan taşınma süresi nakliye firmasının üstün becerikli çalışanlarıyla 17:00'ye kadar sürdü. Adamlar söktükleri yatak dolabını 3 kişi olarak takamadılar. Ben ki hizmet sektörüne yıllarını veren biri olarak hizmet sektöründe çalışan herkese karşı aşırı empatik yaklaşıp onları anlamaya, onlara elimden geldiği kadar yardımcı olmaya çalışırım ama yok adamlar benim de sabrımı tükettiler...(bu huyumu en iyi bilenlerden biri Rumble Fish'tir) Tek sevindiğim şey adamların evden gitmesi oldu. Ha bu arada taşınma esnasında su tesisatçısı, yeni aldığımız televizyonun teslimatı, televizyonun kurulumu, televizyonun uydu kurulumu için sürekli farklı ustalar geldi, gitti. Onları organize etmek de beni yordu, mesela uyducu televizyon kurulumundan önce gelmemek zorunda, su tesisatçısı için suların açık olması gerekmekte falan filan...

Şükürler olsun ki her şey yolunda gitti ve sağ salim yeni eve taşındık. Şimdi alışma dönemi içerisindeyiz. En güzel tepkiyi kızım İrem verdi. Taşınma bitip akşam ilk yemeği yediğimizde "baba ben sıkıldım hadi artık evimize gidelim" deyiverdi...Ne tepki vereceğimizi şaşırdık :)

Bunların dışında taşınacağım evin doğalgaz, su, elektrik - taşındığım evin doğalgaz, su, elektrik, telefon adsl aboneliklerini açtırmak - kapattırmak için harcadığım efor ayrı bir yazı konusu olur.

Kaan Çaydamlı'nın da dediği gibi "Üç şey erkek dünyasında travma yaratmaktadır. Ev değişikliği, iş değişikliği, eş değişikliği"...

Henüz gözlerimizi açtığımızda 5 saniye burası neresi diye düşündüğümüz sabahlara uyanıyoruz ama şunu biliyoruz; çok mutluyuz...

P.S : Geç de olsa Burak Şentürk'e aramıza hoşgeldin diyorum. Böyle bir değerle aynı çatıda yer almak  bizim için gurur verici...

28 Mart 2012 Çarşamba

Yok mu Michelada Yapmasını Bilen ?

Michelada yapmasını bilen varsa şu dakika yanına gelir, sızana kadar içer, efendi gibi çeker giderim. Bira sezonu açılmışken, Michelada yapmasını bilene yukarıdaki şarkı gelsin o zaman.... Şarkı paylaşmadan yapamıyorum efendim, olmuyor işte, içkiyi bırakacağım demek gibi birşey benim için...

Michelada nasıl birşey mi? http://www.youtube.com/watch?v=gpfZ1T4S0vg&feature=related  bu linkten girin, envai çeşit yapımını bulursunuz. Meksikalıların bira ile yaptığı kokteyl işte. Konu içkiyse, gerisi teferruattır....

Clamatoyu nerden buluruz arkadaşlar ??????

Not: Marissa Nadler' in sesi insan sesi mi bu arada?

27 Mart 2012 Salı

Sysphos muyuz Sinik mi?

Bülent Somay Bir Şeyler Eksik kitabında aşk, cinselik ve hayat hakkında bilmek istemediğimiz şeyleri anlatıyordu. Tavsiye ederim son derece yararlı bir kitap. Farklı bakış açıları kazanmak adına boşa zaman harcamazsınız. Kendisini zaten Zizek severler yakından tanırlar. “ Cinsel İlişki Diye Bir Şey Yoktur” bölümünden küçük bir bölüm ile başlayalım sözlerimize.
“ Sinikler her filmi daha önce görmüşler, her aşkı daha önce yaşamışlardır; o yüzden aklı başında hiçbir yönetmen, sinikler için bir film yapmaya kalkmaz, kendine saygısı olan hiçbir romancı onlar için roman yazmaz. Belki sinizmin o parlak, pürüzsüz yüzeyine kanıp siniklere aşık olacak, en azından hayran kalıp da bunu aşk sanacak birkaç kişi çıkabilir. Ama neyse ki o aşk da ancak yüzeyi kazıyana kadar sürer. Bir siniğin yüzeyini kazırsanız altından ne çıkar? Angel dizisinden Cordelia’nın diyeceği gibi, ‘ daha fazla yüzey’ …”
Sinikleri vaktiniz varsa biraz araştırın derim. Diyojen’ e kadar gider diye bilirim. Hani Büyük İskender’ e “ Gölge etme hacı, başka ihsan istemem diyen Diyojen.
Ordan Sysphos’ a uzanalım. Sysphos mitolojiden bir şahsiyet. Tanrıların bir kayayı bir dağın tepesine kadar yuvarlayıp çıkarmaya mahkum ettiği, fakat tam tepeye ulaştığında tekrar aşağıya yuvarlanan kayayı sonsuzluğa kadar taşıyacak olan şahsiyet. Enteresan bir hikayesi var onun da. Homeros’ a göre ölümlülerin en bilgesiymiş, aynı zamanda en uyanığı. Camus’ un Sisifos Söyleni kitabını da okuyun bir zahmet. Kitabın arka sayfasından şu alıntıyı da yapalım: “ Sisifos, cezasını bilinçli olarak kabullenmiş, tekrar yuvarlanacağını bildiği halde taşı bütün gücüyle yukarı taşır. Camus saçma kavramını işte bu noktada tanımlar: boşuna olduğunu bildiği halde direnen insan. “
Sysphos muyuz Sinik mi? Amacımızı hala belirleyemedik. İşin sonu nereye varacak. Saint’ in keyfi yerinde, başı bağlı. Şentürk ona keza, o da kayayı dağın tepesine çıkarmayı başarmış. Grobellaar desen ne kaya umrunda ne dağ, ver Şampiyonlar Ligi, ver Final Four. En Siniğimiz o. Ben hala o kayanın peşinde. Çıkmıyor napayım? Tekrar tekrar çıkarmaya çalışmaktan yoruldum mu? hayır be… Benimde misyonum bu işte. Hep bir umut taşıyarak umutsuzluğa bir adım daha yaklaşmak…