Bu Blogda Ara

11 Haziran 2011 Cumartesi

Öylesine...

Yakından tanıyanlar bilir, şimdiki işimi yapmasaydım muhtemelen barmen olurdum. İnsanın hobisinin mesleği olması güzel olsa gerek. Ne zaman olur bilmem ama? Hep var içimde bar açmak ya da bir yerde barmenlik yapmak. Bir guleti bara çevirmek, yüzen bar yapmak, o gulette yaşamak (Gulette yaşamak dedim ya aklıma şarkıcı Kayahan geldi, bir an soğudum kendimden-  ise fantezimdir. 24 saat müzik çalsın, 24 saat içilsin, arada isteyen istediğini yapar J -anladın sen ne demek istediğimi –
Kadın vokallere bayılırım. Bugün ilk 11’in tamamı kadın vokal olsun. Arada düetler var ama olsun bozmaz bizi. İçki mi? Bacardi ya da Viski olabilir.


Anektod: Bir gün Berkun Oya’ya röportajda sorarlar: “Dinlediğiniz müzik türü ya da sevdiğiniz şarkıcılar kimdir” gibisinden soru. Ahahah. Yıllardır unutmadığım cevap gelir: “ Öyle bayıldığım çok fazla kişi yok ama umarım bir gün Kayahan’ın klip çektiği yerdeki dalgalar, onu alır götürür de kurtuluruz”…….



·         Lamb – Gabriel  ©
·         Portishead – Roads
·         Emiliana Torrini – To Be Free
·         PJ Harvey & Tom Yorke – This Mess We’re In
·         Marketa Irglova & Glen Hansard – If You Want Me
·         Beth Orton – Stars All Seem To Weep
·         Portishead – Numb
·         Portishead – Glory Box
·         Patricia Kaas – If You Go Away
·         Natacha Atlas – Gafsa
·         Jehan Barbur - Gidersen


9 Haziran 2011 Perşembe

Biraz da kendimizden....

“Zaman düşer ellerimden yere
Oradan tahtaboşa
Saatler çalışır izinsiz
Hep bir sonraya”
Malum sinema, müzik en büyük zevklerimiz. Sistemin karşısında olmak beni hep çekmiştir kendisine, rock dinlerim ağırlıklı,yabancı rock.jazz ve blues’a hayır demem, Mahleri de çok severim, yeri ayrıdır bende. Şarkiyatçı zihnin getirdiği, ben herşeyi dinlerim, herşeyi okurum zihniyetine hep karşı çıkmışımdır. Herşeyi dinlemem, herşeyi okumam, incedir zevklerim, arabesk (mimari sanat akımı olarak) karmaşıklığı yaşamayı sevmem. Sinema da Bunuel’ dir üstat olarak gördüğüm, İtalyan Yeni Gerçekçiliği ve Fransız Yeni Dalga’sına şapka çıkartırım. Edward Said’ e çok saygı duyarım, kendime yakın hissederim onu. Yaşadığı sürgünün bir benzerini yaşadığım için herhalde…Zizek’in doludizgin eleştirileri ve ufuk açıcı sinema yaklaşımları beni delirtir zevkten. Antik yunan ve romaya hayranımdır, güzelliğe önem veren abilerdir, heykellerine bakmayı severim.  Güzelin karşılığı bazen sinemadır, bazen müzik ve belki de çoğu zaman kadındır. Kieslowski’nin meşhur üçlemesinin ilki olan Mavi’de bir sahne vardır aklımda kalan. Juliet Binochet cafe de kahve ve dondurma söyler garsona. Kahvesini dondurma kabının içine boşaltır, dondurmasını öyle yemeye başlar. Evet derim evet, böyle olmalı kadınlar. Detaylarını sonra anlatırım size. Ellerine bakarım enfes, ince ve uzun… Saçlar mı? Kısa olması makbuldür bence. Kısa saç, eğer yakışıyorsa, gerek yüz hatlarını gerek boyun hatlarını daha net gösterdiği için biraz zor ama hakkını verebiliyorsa çok önemli bir ayıraçtır diğer kadınlara göre… Diyeceksin ki böyle bir portre çizdin bize, sen bu tablonun hakkını verebilecek misin? Bilmem…

Not: Black için yorum yapan sevgili adsız, aynen katılırım dediklerine. Back Together’ı hatırlattın, Roads’ı hatırlattın, Eylül Akşamını hatırlattın. Eywallah…İsmini değil ama en azından nick olarak birşey belirtseydin sevinirdim.

Beğenmediklerim...






Yaz geldi memlekete nihayet . Deniz, güneş, kum, biranın kral olduğu dönem, tatil…eywallah hepsini severiz…ama yaz geldiğinde keyfimi bozan bir şey var…Hatunların önü açık ayakkabı giymesi. Ayağı güzel olan, çirkin olan, bakımlı olan, bakımsız olan, 36 numara olan,39 numara olan vs. vs. Ayakkabının önünden pomfritler çıkıyor, içimdeki Dexter sürekli tedirgin.


Rumble Fish,beni de çok rahatsız eden bir konuya değinmişsin.Yazıya ekleme yapıyorum.

Bendeki ayak nefreti uzun zaman önce başladı.Pedikürün alasını da yaptırsalar,oje de sürseler,insanın en çirkin uzvudur ayaklar. Tanıdıklarımın ayak parmaklarına basarak içimdeki nefreti bastırmaya çalışırım.Çocukluktan beri hayal ederim,elimde su tabancasıyla,caddede yürüyen insanların ayak parmaklarını ıslatarak onları rahatsız etmeyi.(Bir gün kesin yapıcam).Genelde 39 ve üstü numaralı ayaklarda görülen bir görüntü vardır hani o ikinci parmak yok mudur baş parmaktan uzun,işte ona dayanamıyorum.Bazılarındaysa orta parmak bile uzundur.

7 Haziran 2011 Salı

X MEN-FIRST CLASS

Yap filmi, gişe yapsın.2.yi çek sonra 3.yü.Baktın uzuyor, sonunu getir ama para tatlı, bu sefer geriye sarıyor film.Son zamanlarda sıkça karşımıza çıkıyor seri filmlerde.

X Men'de de boyle.Çizgi romanını hiç takip etmedim.Çizgi filmini de.Voltran'cıydım He-Man' ciydim ben.

Tüm filmleri izledim.Daha çok Wesley Snipes'ın aksiyon filmleri gibi izlemistim.Mesafeliyimdir mutantalara biraz.

Bir de izledigim filmleri net hatirlayamama gibi bir problemim de var.Tüm bunlar birleşince zor ikna ettiler sinemaya gitmeye.Hangover2 orda beni beklerken hele.

Filmden önce biraz derleme yaptık onceki filmleri,taslar bende yerine otursun diye.İyi oldu valla.Film de güzeldi.Imdb'den de 8,3 almis.Galiba X men serisindeki en yuksek not.

Filmin en iyi sahnesi,Prof Xavier ve Magneto'nun adam(mutant) toplarken barda oturan Wolverin'e yanaşmalarıydı.2 saniyeydi ama süperdi.



Mutant gücüm olsa Azazel'ı tercih ederim.Yeri gelince toz olmak iyidir.Yaşasın X-Men.

Blog'un adına yakışır bir geçiş yapayım.Panathinaikos ve Olympiakos kardeşlerin websiteleri dunyanın en kotu web siteleri.Dün basketbolda pana 3-1 alip sampiyon oldu,seyirci sahaya girdi bourasis'i linçten panalı oyuncular kurtardı,tek bir haber yok.Aman kaya sen konusurken dikkat et, aynı sey basina gelmesin, tamam mı peker kardeş?












Black......

"I know someday you'll have a beautiful life,
I know you'll be a star in somebody else's sky, but why, why, why
Can't it be, can't it be mine.............................................................................................................
We belong together"

Daha önce Jism dedik, Forget Her dedik, peki ya Black...Onu anlatmadan geçebilir miyim? Asla...

Dinlemeden önceki not: Şarkının dinlenirken alınması gereken minumum alkol oranı %45. Bira olarak karşılığı minumum 6 tombul teyzedir. Bu şarkının ölçüsü biradır benim için...

Çok sevgilimiz oldu. Çok aşık olduk. Çok sevdik. Belki çok sevildik ? Hani çok sevdiğiniz ama bir şekilde kaybettiğiniz sevgili var ya, işte onun için bu şarkı...O şekil kimine göre ölümdür, kimine göre kendi hatandır, kimine göre aldatılmadır, kimine göre kaderdir....Sözler son derece fena...Ama bu şarkının özellikle 03:55 den sonraki sözleri - ve Eddie'nin videodaki muhteşem performansı gözönüne alındığında ancak bir kişi için söylenebilir...İki kişi için söylenmez emin olun. Şarkıyı dinlerken "yok ben birşey hissetmedim" diyorsan, üzgünüm sen aşık olmamışsın dostum, git aşık ol, terkedil, ondan sonra gel dinle derim. .......................................

Ben mi? Boşver beni şimdi, şarkıyı dinle..............

Dinledikten sonraki not: Orda mısın hala :) 

5 Haziran 2011 Pazar

3 J

Ben diyeyim Lost adası, sen de Survivor adası..Yanıma alacağım 3 şey 3 J olurdu: Jack Daniels, Jeff Buckley şarkıları (kendisi gelseydi, 3. J olmazdı:):):):) ve Janset...evet evet, o janset. televizyon çocuğundan tanıdığımız Janset.


İçki konusu hassas bi konu. Rakıyı çok sevmem mesela, içmem mi? sonuna kadar içerim ama..bi viski değildir, bi bira değildir nazarımda. O isli kokusudur Jack'i abimiz yapan. Her daim abi sıcaklığı ve ağırlığı ile karşılar bizi. Çok üstüne gittin mi bozar seni. Usul usul, saygıda sıfır hata :) ile içeceksin Jack'i yudum yudum. ve aldığın her yudumda yaşadığına bir kez daha şükrederek, sahi öteki tarafta Jack köşesi var mıdır acaba? İçkinin hayatımda büyük yer kaplaması baya gerilere dayanır. 13-14 yaşlarına kadar uzanır o hikaye. Klasiktir, sağlam içen babanın oğlu olarak ufak yaşlarda tanıştık kendisiyle. o sıkı rakıcıdır, sonraları kendi şarabımı kendim yaparım arkadaş dedi ve şarap olayına girdi ama vazgeçmedi rakısından ve sanat müziğinden. Şarap yaptığı ilk zamanlar, -ağzımın tadını iyi bilirdi- sabahın 8 inde uyandırıp, aylarca beklettiği şarabı açıp bi bak bakalım demesi hoş bir anıdır. Neyse çok zor anlarımda Jack hep yanımda oldu, sadece 2 buz eşliğinde...Çukolata filan da istemem hani, yaksın yakabildiği kadar boğazımı. Bazen büyük acılar da yaşamın ne derece gerçekçi olduğunu hatırlatır ya, o hesap işte.

Geç yaşta tanıdım Jeff Buckley' i de. İyi de oldu hani. Belki pre gençlik dönemlerinde tanısam, kolay vazgeçerdim. Güzel denk geldi hayatımın sıkıntılı anlarıyla Jack ve Jeff kardeşliği. Genelde sesinde ağır yaşanmışlık olanları sevmişimdir. Bir kilo viski ve 2 paket kısa camel bitirdikten sonra ses garip bir hal alır ya. O hikaye. Nick Cave olsun, Stuart Staples olsun, Leonard Cohen olsun daha onlarca vardır sırada, ağzını açtıklarında anlarsın ne tecrübeler edindiklerini...bi geri adım atar, saygı duymaya başlarım inceden. Peki Jeff nerden çıktı? Şarkı sözleri hocam şarkı sözleri....Şarkı söylerken o vurgular yok mu? Forget Her ayrıdır ama bende...Hikayesi de bende kalsın, belki ileride gireriz ona da..

Peki ya Janset? Televizyon Çocuğunda görmüştüm ilk, sonra her projesini yakından takip ettim. Gülümsemesi, yüzünün aldığı ifade hep çok etkilemiştir. O da olsa adada, o anlatsa ben dinlesem, ben anlatsam o dinlese...arkada Jeff Buckley çalsa, ve hep içsek ve hiç ayılmasak....Evet biliyorum, hep kötü bir sevgili olmuşumdur. Devamını getirme konusunda çok başarısız olduğumu kabul ederim, gerçi en iyi sevgili olma Oscarı olsa ve de performansı 15 günlük olsa, dünyada kimse alamaz bu oscarı benden ama gerisi olmuyor işte. Çok hızlı yaşanıyor belki bu süreç bende ve sonra geri çekiyorum kendimi ama bütün bunlar kötü bir sevgili olduğum gerçeğini değiştirmiyor. O nedenle Janset beni terkeder, bende Jeff Buckley şarkılarımı alırım, Jack Daniels'ımı alırım, dönmesini ve affetmesini beklerim ...

Not: Sigaradan hiç bahsetmedim, o adada sınırsız sigara var...Kısa Camel ağaçları olacak, ağacı salladığımda hemen 2 paket düşecek daldan... 


Roland Garros'un Ardından...

Değişik bir Grand Slam'di. Kadınlar da Wozniacki ve Clijters'in çok erken elenmesi, Li Na' nın şampiyonluğu, değişik bir fiziği olan :) Schiavone'nin yine finale yükselmesi ( kadının 2 maçını 2 farklı arkadaşla izledik, çok değişik yorumlar geldi:) hafızalarda yer etti.

Erkeklerde açıkçası Nadal'ın Federer'i elemesi çok şaşırtmadı beni . İlk sette bitti bence olay. 5-2 geriden gelip seti alması Federer'i mental olarak bitirdi. Nadal'ı da rahatlattı. Ama asıl olay Federer' in Djkovic' in üstünlüğüne son vermesidir. Bundan sonra enteresan turnuvalar izleyeceğiz bu sene. Djokovic 43 maçlık serinin üzerinde yarattığı stresi attı. Federer büyüklüğünü Djkovic'e hayır diyerek gösterdi. ve Nadal; 25 yaşında 10. grand slam. Ben ne yapıyordum 25 yaşında? Hala üniversitedeydim, İngiltere' de yapılan en fazla bira içme yarışmasına gitme planları yaparak, günlerimi bira içme antremanlarıyla geçiriyordum. Nadal büyüksün ne diyeyim :)

Özeleştiri : Çeyrek finallerde tahmin yapmıştım. 8 kişiden 5 i tuttu. yani son derece kötü. bekle beni Wimbledon...

"COME ON"

İlk oyunda Roger servis kırdığında arabalı vapura yeni binmistim.Laptop'un şarjı o an bitti.Eve geldiğimde 4-5 gerideydi, iki kere de set sayısı çevirdi gelişimin şerefine.Çok iyi tenis oynuyordu RF.Court Philippe Chatrier'de seyirci zaten yanındaydı.Üstüne Novak parmağını hakeme tehditkar biçimde sallayıp konsantresini de kaybedince ilk iki seti kazanması kolay oldu. Novak 43 maç önce RF'e yenilmişti.Yine aynı şeyi yaşamak üzereydi.Antipatik hareketlerine devam etmesinin yanında dirençli ve iyi de oynamaya başladı.Roger ise yine aşırı güven ve rahatlığın da devreye girmesiyle bocaladı ve yine bana tırnak yedirtti,kalp çarpıntısı yaşattı.Hava da gittikçe kararıyordu. 4.seti ND'in alması maçın ertesi güne sarkması demekti bu da en son istenecek seydi Federerciler için.Seti de kaybetmek üzereydi ama son oyunu cevirerek tie-breake gitti macı kazanarak özlediğimiz mutluluğu yaşattı.
İyi bir tenis maçıydı.Spikerimiz de tarafsızlığını kimi zaman koruyamadı ama haksız degildi cunku oyle puanlar kazandı ki RF. 3-5 kere "ooooo..federer" demek zorunda kaldı.hele ilk setteki Novak'ın fileden seken topuna oyle bir drop shot yaptı ki,top ikinci kez sekmeyecekti nerdeyse.

Federer'in hırsını eskiye göre daha fazla göstermesi, "Come on" tepkisini bolca vermesi,uyuyan devin uyanışını gösteriyor sanki.Yarın saat 16.00'da Nadal'la oynuyor.Yine cok iyi bir mac olcak.Fırsatı olan izlesin.

Apartman girişinde yazı asılı: Trafo bakımı sebebiyle pazar gunu 9.00-16.00 arası elektrik kesintisi olacaktır. Uzamasa bari.