Bu Blogda Ara

26 Mayıs 2012 Cumartesi

RED KİT ve METOT

Bu yazı ağırlıklı olarak spor yazıp,spor manyağı görüntüsü çizen Grobbelar'ın hayattan başka zevkler de aldığına dair bir yazıdır:))


"I'm a poor lonesome cowboy, i am a long long way from home." der bizim red kit gün batımında jolly joker'in üstünde.

Beyoğlu Yapı Kredi Sanat Evi'nde Red Kit Sergisi var.Galatasaray Lisesi yanında.17.Haziran'a kadar. Geçen hafta gittim.Spot ışıklarının yaydığı sıcaklığı ve buna karşın havalandırma yetersizliğini saymazsak güzeldi.Benim gibi üşengeç adam tüm yazıları okudu.45 dakika sürüyor.İlk çizimler,tüm karakterlerin nasıl dahil olduğu teker teker anlatılıyor.Daltonlar,Billy the Kid,Kalamiti Jane,Cenaze Levazımatçısı ve tabii ki gerizekalı Rin Tin Tin.Çizerlerin hayatı,dekorlar....

Mesela bildiğimiz Daltonlar'dan önce başka Daltonlar varmış.Bunlar onların yeğenleriymiş.Onlar ölüyormuş.Çizgi romanda ölüm yasaklanmış.Bizimkiler hayatta.Bunun gibi ilginç detaylar öğreniliyor.

Tabi karakterlerin maketiyle foto çektirmemek de olmaz.

Sanat turumuza tiyatroyla devam ettik.Oyunun adı METOT.Leyla ile Mecnun'dan tanıdığımız "İsmail Abi" başrolde.
Şirketlerdeki İK departmanında gelişen işe alım süreci konulu bir oyun.İsmail Abi oyunun başında L ve M'den bir alıntı yapıp,daha fazlasını beklemeyin der gibi oyunun en başında kırdı geçirdi.
Tiyatro seyircisi üstüne düşeni yapmadı,salon doluluğu ağlatan cinstendi.Yer,K.M.P-Semaver Tiyatrosu.biraz bakımsız ama tiyatroya gitmek lazım.Güldürürken düşündürüyor:)) Oyun çok güzel,tavsiye edilir ama küfür biraz fazla ve gereksiz.





23 Mayıs 2012 Çarşamba

Uykum yoooooooooooooookkkkkkkkkkkkkkkkkkk....

Evet yine bir gece yarısı, yine uyku yok…summer is coming, peki ne yapacağız Grobellaar? Geçen yaz yaşadığımız hüsrandan sonra, bu sene için bişeyler yapalım…uyku kaçınca neye saracağını bilemiyor insan…Şu saate kadar neler yaptığımı ve aklımdan neler geçtiğini yazayım bari? Mordogan’dan bir arazi alıp içine Megaron tipi ev mi yaptırsam dedim? House’ın son bölümünü izledim, daha önce ilk sezon 5. Bölüme kadar dayanmıştım, son bölümü izlemek zevkli oldu. Bol bol müzik dinledim. Nescafe içtim 2 bardak. İstanbul’daki hanımefendi güzel nescafe yapar mı acaba diye düşündüm?Şov tv de Kim Ne Giysin’e baktım, Lig tv de sol beklerin en güzel 21 golünü izledim. Ev yaptırırsam ortaya su havuzu koyarsam, kışın ev soğuk mu olur acaba dedim, kışın sıcak su doldururum dedim. Ne zamandır tekila içmediğimi düşündüm? Rakıya sardım bu aralar dedim. Aristo’nun retoriğine baktım, sıkıldım. Osho’nun egosuna baktım, çok sürükleyici bir kitapmış, o koltuktan diğerine sürüklendim. Arkeo’nun Anadolu’nun Arkeoloji Atlası Özel Koleksiyonuna baktım, tekrar Efes’e mi gitsem acaba dedim. Yarın bütçeydi, proje hazırlanmasıydı gibi bi ton iş olduğu aklıma geldi, gençliğime üzüldüm. Bi taraftan kaza aklıma geldi, arabalar sarı ışık yandığında niye geçmezler dedim, suçu arabaya attım, ben zaten iyi bir şöförüm dedim, rahatladım. Poker oynadım, çok çip kaybettim, aşkta kazanırsın be oğlum dedim. Filmlerimle göz göze geldim, yine aksatıosun bizi dediler. Yaz gelio, tatil bi yana, haftasonları naparız ki dedim? Evi gezdim, kardeşim saolsun, çok düzenli bi evimiz var dedim. Bir de şeker kasesini şuraya koymasa dedim, ama bildiğini okur, hiç muhabbete girmeyeyim dedim. 1 senedir düzenli bir ilişkim yok, Grobellaar gibi mi olcam acaba dedim? Digiturkün film kanallarının çok boktan olduğu konusunda tekrar kendimle hem fikir oldum. Roland Garros başlıyor, Nadal ile Del Potro final oynasa, ne güzel olur be dedim. Sonra Nadal belki ama Del Potro çıkamaz ki finale dedim, üzüldüm. Cuma günü İstanbul’da olma ihtimalimi sorguladım; nasip, kader, kısmet dedim, daha 2 gün var dedim, attım o yükü üstümden. Buzdolabını 328 defa açıp kapadım, nefes alıncak yer olmamasına rağmen, atıştıracak bir şey bulamadım. Kavanozlardan nefret ettim, salçalardan nefret ettim, buzdolabını çok üzüyoruz dedim. Abajurun bir tanesini salondan odama getirdim, ne güzel bi zamazingosun sen dedim. Sonra açtım BBC Misery Bear serisini izledim, Cuma günü görüşür müyüz acaba dedim, offffffffffffffffff……
Misery Bear adamımsın…


21 Mayıs 2012 Pazartesi

Hayat işte, bildiğini okuyor yine...

Blogu açalı 1 yıl oldu. Grobelaar ile can sıkıntısını gidermek amacıyla açtığımız blog yoluna 4 kişi ile devam ediyor. Gerçi geçtiğimiz cumartesi 3’ e inebilirdi ama melekler yine korudu beni J Kötülere bir şey olmazdı değil mi? Yine olmadı, bu seferde yırttık galiba…Motor hasarlı biraz, ama hareket ediyor. Problem yok o zaman, kaldığımız yerden devam…Kaza esnasında yanımda olan kuzenime de selam çakayım, “güzel takla atıyorum değil mi kuziiiiiiiiiiiiiiiiiiiii J J J” eee dediğimiz gibi “motorcular 2’ye ayrılır: düşenler ve düşecek olanlar”…
Şaka maka 20.000 tıklanma sayısına yaklaştık 1 yılda. 20.000 için ben yine sürpriz yaparım sizlere.
Not: Annem bilmiyor kazayı, aramızda kalsın JJJ
2 şarkı ekliyorum şimdilik. İlkini İstanbul’dan bir hanımefendi, benim çok depresif şarkılar dinlediğimi düşündüğü için yollamış, İkincisini de ben ona yollayayım. Camına taş atarım hanımefendi, orkestrayla gelirim evinin önüne, kızdırma beni JJJ