Bu Blogda Ara

9 Temmuz 2011 Cumartesi

Turning Point


Elvan Abeylegesse evlenmiş.

Bazı olaylar vardır, dönüm noktası olarak gösterilen...Bu haber beni değiştirir arkadaş. Sözün, gözün  ve içimdeki közün bittiği yerdir bu haber. Ben Alaçatı'ya kaçar....

Not: Grobelaar yazı yaz biraz yazı..Düğünlere gitmekten çok boşladın blogu...Elvan evlendi Elvan, çekidüzen verelim kendimize...


Fenerbahçe vs Galatasaray

Babam fanatik Fenerlidir. Soğuk bir kış gününde,(bizi fena yenmişlerdi)  Rumble Fish sıcak oda da kalmayı hak etmiyor diyecek kadar..Hayatımız böyle geçti. Birbirimizi kızdırmakla, biz yendiğimiz zaman babamı kızdırırdım (az da olsa), babam da her seferinde beni.
Şimdi şike olayları ortaya çıkınca, küme düşürme olayı da gündeme geldi. Fenerbahçe küme düşemez, düşmemeli, düşmesin. Bize futbolu sevdiren Galatasaray-Fenerbahçe rekabeti değil miydi? Hayatımın 1/3 ü, Galatasaray’ın Fenerbahçe’yi Kadıköy’de yenme ihtimalini severek geçti. 11 yıl be 11 yıl. Matilda’yı o kadar beklemem inan. İstanbul’da uzun bir süre Kızıltoprak’ta oturdum, stadın 100 metre ilerisinde. 2 haftada bir Fenerbahçelileri tam da evin önünde görerek daha bir motive olurdum.
Bir -ne yaptığını bilmez- yönetim yüzünden koca bir camia kaosa sürüklenmemelidir arkadaş. Ver bu işi yapanlara hak ettiği cezayı olsun bitsin. Bir daha sporla uğraşmasınlar, stada giremesinler, zaten Fener camiası yeterli cezayı verir onlara. Ama bu rekabete gölge düşmesin hocam.
İdollerimiz vardır bizim; Metin Oktay’lar, Can Bartu’lar…geçen gün Ziya Şengül’ü dinledim Tv’de..Futbolu bu ülkeye sevdiren adamlardır bunlar. Yazıktır be, bu adamları bu hallere düşürmeye kimsenin hakkı yok.
Şikenin şifreleri neydi?
“Ekinler büyüdü mü?
Ekinler yeşerdi mi?”
Çarşıya selam ederek şöyle bitirelim…"Ekinler dize kadar Fener" ama biz aynı yolun yolcusuyuz, sen küme düşemezsin…Bir yarımız eksik kalır ikimizin de.
Not: Video +18 arkadaşlar…

8 Temmuz 2011 Cuma

Kapsül-Şentürk-Bir Dost

Her insanın bir düşüş evresi olur. Dibe vurursun. Çıkıp çıkmamak bazen senin elinde olmaz. Çıkmak için debelenirsin ama yeterli olmayabilir. Böyle durumlarda arkadaşın, dostun önemi büyüktür. Sana yol gösterir. Peki ya o evrede onların hepsini sildiysen hayatından. Zor durum vesselam. Bataklığa düştüğünde çok fazla hareket etmemen gerekir ya, daha da gömülmemek için. İşte öyle bir durumda seni sakinleştirmek, problem yok dostum diyecek birileri olmalı yanı başında. Daha önceki bir yazıda belirtmiştim, keyif alanlarım müzik, sinema, edebiyat ve bilumum yaratıcı aktiviteler olarak sıralanabilir. O dönem herşeyden kopmuştum. Dibe vurmaların güzel ama yorucu tarafı da budur. Nerede uyandığını bilmezsin, zamanın geçmesini beklerken ne yaptığını hiç düşünmezsin. Yeter ki o lanet olası zaman aksın gitsin. Birşeyleri unutmak için iyidir bu tip dengesizlikler.
İşte böyle bir araf bilinmezliğinde karşıma çıktı Kapsül. İroniye bak, sene 2008, kötü insanları tanıma senesinde. Son derece can sıkıcı bir dönemde, son derece can sıkıcı Bağcılar-Kadıköy servis hattında. (Kafa da kurmaya başladığın zaman yolculuklar son derece tehlikelidir. Aynı olayları tekrar tekrar hindi gibi düşünürsün. Kafanı dağıtman lazım.) Yaşanmışlıkların verdiği tecrübe ve gün görmüşlükle hemen çözüverdi durumu. “Hop sen gel bakalım buraya Ezel yeğen” mevzu oldu.  J J JSabahları 1,5 saat, akşamları 1,5 saat. Konuş konuş bitmez. Muhabbeti on numaradır. Hayat, müzik, ortamlar hakkında derinlemesine sohbetler sırasında, hani bazen kendinin çok mattah biri olduğunu düşünürsün de senden daha iyisini yapanları görünce ya kıskanırsın ya da saygı duyarsın karşındakine. Öyle bir saygı bizimkisi.
Müzik ile ilgili deneyimlerine baktığımızda, ortada bir Kapsül gerçeği var. Türkiye’nin çok ilerisinde müzik yaptıkları konusunda şüphe yok. Sene 96. Gençliğin hali pür melaline gelince; Tarkanlar, Rafetler, Kenanlar olanca haşmetiyle piyasada hüküm sürerken bu adamlar neler mi yapmış? Kendilerinden dinleyelim:

“1996 senesinde Armağan Kulualp (Synthesizer), Burak Şentürk (Vokal, Bas Gitar, Elek. Gitar), Hakan Baycılı (Synthesizer)tarafından Kadıköy - istanbul’da kurulan grup, 1997 yılında Emrah Şener (Elek. Gitar, Geri Vokal)’in katılımıyla ana kadrosunu tamamladı. Sonrasında canlı performanslarını «Kerem Tüzün (Kurban, Nekropsi)» gibi birçok başarılı ve ünlü müzisyenin katılımı ile gerçekleştirdiler.

1997 Senesinde Roxy Müzik Günleri’nde Avangard Dalında Birinci seçilen Kapsül, aynı yıl Harbiye Askeri Müzesi’nde «İstanbul Müzik Şenliği» kapsamında sahne aldılar.

Kapsül, Aylin Aslım’ın katılımıyla 1998’de Uluslararası istanbul Tiyatro Festivali’nde sergilenen 80060 adlı oyunun müziklerini yaptı ve tüm oyunlarda canlı performans ile bu müzikleri sergilediler. Oyunun müzikleri aynı sene Raks Müzik etiketi ile basıldı ve «80060» adıyla piyasaya sürüldü. ( bende var J )

1998 senesinde Ada Müzik etiketi ile yayınlanan «Sesimizi Yükseltiyoruz» adlı completion albümde dönemin aktif ve hatrı saylır gruplarıyla birlikte «i like my secret» adlı şarkılarıyla yer aldılar.

Son Konserlerini 07 mayıs 2002 tarihinde Bilgi Üniversitesi tarafından düzenlenen Uniqelectronic adlı etkinlik kapsamında «Rebel Moves» eşliğinde Roxy’de verdiler.

Son olarak 2010 senesinde Yapımcılığını Garajistanbul ve Opera Days Rotterdam’ın üstlendiği, Konsept ve yönetimi, Işık & Sahne & Kostüm Tasarım’ını Ali Köroğlu’nun yaptığı Harun Ateş’in performansıyla renk kattığı Dar-ül Love adlı modern opera’nın müziklerini besteledi ve düzenlediler.”
Sadece müzik mi, çizerlik de var. Toplantılarda, telefon konuşmalarında kağıt karalama değil. Anam babam çizerlik. Oğuz Aral dediğin efsanenin tornasından geçen son bir iki kişiden biri. 89- 94 dönemi profesyonel çizerlikle geçmiş. O dönem çalışmalarını istesen vermez. Ben de şimdi çizdiklerini çalıyorumJ J J Ofiste var hemen karşımda bir tanesi.

 Şimdi grafikerlik yapıyor....
Sanatın bir çok alanında eser veren kişilere saygım sonsuz demiştim. Değişiktir kafaları. Bazen gider bazen gelir. Bana yol gösterdiğin için eywallah dostum, respect demek düşer bize.
Not: Ekşi Sözlük yorumlarında Burak için en iyi Pearl Jam cover’ı yapan kişidir derler. Black’ i dinleyemedik ona yanarım. Bir de Sezyum’un yorumu vardır, fenaaa J J J




Gelelim linklere.
http://www.lastfm.com.tr/music/kaps%C3%BCl (kapsülün ilk dönem eserleri) çok fenaaa
http://buraksenturk.blogspot.com/    (illüstrasyonlar)
http://www.myspace.com/kutukafa   (ne dinler bu adam)


3 Temmuz 2011 Pazar

İzmir...

Matilda İstanbul’da, sen niye İzmir’desin Rumble Fish? Niye mi?
Hımmm. 18 yaşına kadar İzmir’de yaşadım. Daha sonra önce Uludağ Üni. Turizm Otelcilik sonra Anadolu İletişim, sonra şu an çalışmakta olduğum şirket (sebep o değildi de boşwer şimdi)  ile İstanbul derken aradan 12 sene geçmişti. Geçen sene bu zamanlar geri döndüm İzmir’e. Tamamen isteyerek, herşeyden vazgeçerek aldım bu kararı. Eskişehir eywallah öğrencilik hayatı güzeldi, İstanbul yalnız yaşayan iyi para kazanan ( ya da benim gibi babası iyi kazananlar) her erkek için süper bir yer sayılabilir. Ama hayattan beklentim hep başka oldu.   
İstanbul benim için büyük bir şehir olmaktan hep uzaktı. Hayatım şirket, Kadıköy, İstiklal hattında geçti. Ulan İstanbul sen mi büyüksün ben mi dediğim vakit, benim büyük çıkmam gerekiyordu. O yüzden 2 yıl uzattım İstanbul mesaimi. Evet sayısız tecrübeler edindim İstanbul’da, yalan değil. Ama bu övünülecek bir şey de değil be dostum. İnsan dünyaya bir defa geliyor, çok zorlamaya gerek yok hayatı. Tadını çıkarabilmek lazım her anın. Evet İstanbul parası olanlar için süper bir yer olabilir. Peki kimsenin kimseye güvenmediği bir ortamda paran olsa bile ne yapabilirsin dostum( Hayatın aktığı, yaşadığı yerlerden uzak sitelerde oturanları zaten kaale bile almam) . Bence hiç….
İzmir nasıl? 12 yıl sonra hala aynı. Bakmayın ampullerin %37 sine, İzmir’in göbeğinde, Alaçatı’da, Çeşme’de, sahillerde bizim ampulumuz  100 lük hala. Onlar taşrada hala…dün gece Kadıköy Barlar Sokağında –Kadife Sokak- kan gövdeyi götürdü. İstanbul’ daki eski evim Barlar sokağının bir arkasındaydı. Hiç böyle bir şey olacağını tahmin edemezdim. Ama oldu. Burada içki içemezsiniz diye 20 kişilik grup 7 kişiyi bıçakladı. İzmir’de olur mu? Olmaz… Olamaz…Bizim olduğumuz yerde olma ihtimali yok dostum. İzmir insanı rahattır. Geçen taksiye bindiğimde “sigara içebilir miyim” dediğimde kaptanın verdiği cevap “ abi istiyorsan kokain iç, bana ne” diyen bir muhitte böyle şeyler olmaz dostum.
İstanbul’un artıları ile İzmir’in artıları farklıdır her zaman.  Boğaz -eywallah itirazımız olmaz- dünyada eşi benzeri yoktur. Ama İzmir’ in de Alaçatı’sı var dostum, Çeşme’si,  Güzelyalı’ sı, Kordon’u  var. Yaz, kış fark etmez, deniz her yerde ayağındadır. Çok mu sıkıldın atlarsın minibüse 45 dk. sonra Alaçatı’da alırsın soluğu. Ağlamak mı istiyorsun gülmek mi istiyorsun, sen seç…
İzmir soluk aldığımız yerdir, insanına güvendiğimiz yerdir, içkiyi sınırsız içtiğimiz ve ertesi günü düşünmediğimiz yerdir.
İstanbul’ dayken bir gün canım o kadar çok sıkılmıştı ki, babamı (Mordoğan’da çiftlikte yaşıyor)  aradım. Baba ben bu hayattan keyif almıyorum dedim. Hemen git markete, 70’ lik rakı al dedi. Aç sanat müziğini, içmeye başla, hafta sonu buraya gel” dedi.  Hala hayattayım dostum. Hala içiyorum. Hala gülüyorum. İzmir büyüksün benden. Kariyer mi ? Para mı? Koy g.tüne rahvan gitsin dostum. Rahat ol bu hayatta.....
 Not:  Matilda nerdesin? Ben 2 yıl sonra arayacağım dedim ama insan arar “ ya s.ktir et 2 yılı, gel buluşalım der Nevizade’de. Ama sen İstanbulluydun değil mi? Pardon….

Yazarken dinlenen şarkı: Child in Time