Bu Blogda Ara

6 Ağustos 2011 Cumartesi

Lost mu?

Dizilere karşı hep önyargım olduğumu söylemiştim, Ta kiiiiiiiii Burak’ ın “al oğlum şu Dexter’ ı bir izle” demesiyle, tuz buz oldu herşey…İlk göz ağrımdır her zaman belirtirim. Dexter’ın yerini hiçbir dizi tutamaz, belki Californication…  (Californication'u öneren de Berbatovs'dur ayrııııııııııııııııııııııııı)
Yanılmıyorsam Ocak 2010 filandı. Lost’un son sezonunun başlamasına 17-18 gün var. Grobelaar’la Cadde’ deyiz. Konu sikimsonik Lost’a geldi. Herkes Lost’tan bahsediyor falan…Grobelaar’da “izlesene oğlum sende” dedi. “Sebep” dedim. “Fena sarıo” dedi. “Peki” dedim. Bazı konularda acaip inatçıyımdır. 5 sezonda olmuş 110 küsur bölüm. Bölüm başına 42 dakikadan, 4620 dakika, kesintisiz 3 günden fazla sürer…Amacım son sezona başlamadan bütün bölümleri izlemek, inat ettim ya bi defa..önümde 17-18 gün var..”günde 2 saat uyku adam olana çok” deyip bütün bölümleri tek tek izledim arkadaş. Sonuç koca bir hüsran demektense, ulan 15 gün neye harcamadım ki deyip, gülüp geçmek oldu tabi…aklımda kalan tek sahne, daha önce paylaştığım kral desmond ile Penny arasındaki sahne oldu, gerisine sokayım…Her boka maydonoz Jack ile saçlarını düzeltmekle meşgul Sawyer ve klasik “ulan hangisine yar olsam” diyen Kate ve diğer fuzuli elemanlarla dolu bir paralel dünya zamazingosu olan bir dizi nihayetinde. Mevcut dünyayı çözemedik, paralel dünya neyimize ..Flüt çalmasını bilmeyen kuyruklu piano istemesin kardeşim…sonuç efsane Lost’u da bütün bölümlerini izleyerek bitirdik. Noldu? Eşşeğin s….
Daha sonra Fringe, House, FlashForward falan filan derken….hiçbirine ısınamadım. Şu an sadece Dexter ve Californication’u beklioruz…Gerisi hikaye…belki Akasya Durağı’na başlarım. Ahahahahha....Şu memleketin taksici dizisine ne ihtiyacı varmış be..Çiçek Taksi, Umut Taksi, Akasya Durağı..şaşırdım…Rumble şaşkın....Matilda'ya bağlarım şarkı ile...ahahha...atonal minds böle bişey, bağlamak istersen her türlü bağlarsın...

Not: İlk buluşmada aynı klipteki çocuk gibiydim (01:18 de kız, çocuğu kolundan çekiyor ya,aynı işte) bu olaya da şaşırdımmmmmmmmmmmmmm....


1 Ağustos 2011 Pazartesi

Yapacak Birşey Kalmadı Grobelaar !!!!!!

madem ne arayan var ne soran; yapacak bir şey kalmadı o zaman Grobelaar :) ahahhaha....şaka be şaka...

31 Temmuz 2011 Pazar

Ruhunu Ortaya Koy 2


Grobelaar'ın Kazım ve Arda için dediklerine katılırım. Kazım'ın o karede olması yaralar beni de. Geçtim kelepçe mevzularını. En son yenildiğimiz Fenerbahçe maçında attığı golden sonra yaptıkları yeter bana..Galatasaraylı olmak öyle bir duruş değildir çünkü. Arda da şöhret olmayı Galatasaraylılığın önüne koyduğu için vize alamaz bizden. Servet' e de katılamam ama Grobelaar..Rijkaard mevzu hala sızlatır içimi.

Bayrak adam olmak önemli mesele. kendi ölçütlerime göre Bülent'i de bayrak adamlığa sığdıramadım hiç. ısınmaya çıktıklarında ilk sarı kartı gösterip, maç başladıktan 5 dakika sonra "kusura bakma Bülent, sahada koşman yeterli" deyip 2. sarı kartı gösterip atılacak oyuncular listesindedir gözümde, aynı Lugano gibi. Hangi maçtı hatırlamıyorum şimdi ama, rakip oyuncunun müdahalesi olmadan 3 takla atan kimseye bayrak adam olarak kabul etmek zordur kendi kriterlerime göre..

İzleyebildiğim dönemler içinde 2 adam çıkar ön plana. Cüneyt Tanman ve Tugay Kerimoğlu. her zaman Tugay' dır bayrak adamım. kendine has duruşu, oyun zekası, çirkeflikten ziyade futbol mentalitesi ile hayran bırakmıştır kendisine. takım içinde Fettulahçı (Hakan Şükür ve şürekası), milliyetçi cephede (Bülent Korkmaz ve şürekası) yer bulamadığından gönderilen ( yanlış bilmiyorsam Galatasaray'ın en genç kaptanıdır) bir futbol emekçisidir. emekçi dedik, çok sosyalistçe oldu ama ( bir nevi ezildi be hocam şu kadroda) öledir nazarımda. Bir Roma maçında Uğur Tütüneker' e taban giren Aldair' e attığı tükürüğü ( asla çirkeflik değildi, pislik Aldair' in hakettiği cevaptı) unutamam. (gerçi 2 gol atmıştı Aldair o maçta). Fenerbahçe'yi Kadıköy'de 10 kişi ile yendiğimiz maçta biri firikikten attığı 2 golle süslemiştir zihinlerimizi. 96'da Ali Sami Yen de yenildiğimiz 0-4 lük maçtan sonra taraftarların Florya'daki şu isyanı silinmez hafızamdan " Fettullahçılar bizde (Hakan Şükür), kumarbazlar bizde (Tugay)....diye devam eder...Varsın kumarbaz olsun be...Fettulahçı olmasından kat be kat iyidir.

Ruhunu ortaya koy afişinde olması gereken adamlardan biridir Tugay, Metin Oktay ile. hem Türkiye'deki performansı hem de İngiltere'deki performansı ile. Sahte kahramanlara ihtiyacı hiç bir zaman olmadı Galatasaray'ın...

Not: Ayrıca Hertha Berlin'e attığı golden sonra ki  sevincini unutamam.

Morning Star

Uyku ile aramda hastalıklı bir ilişki var. Son derece düzensiz, saygı sevginin sıfıra indiği bir ilişki. Hayatımın düzensizliği ile doğru orantılı olarak düzensizleşen bir uyuma ya da uyuyamama durumu mevcut. Bazı dönemler aramız iyi oluyor. Ama çoğu zaman nefret ederiz birbirimizden. Genelde akşam üstü uyurum 1-2 saat, sonra sabaha kadar otururum, sabah 5-6 olunca tekrar uyurum 2-3 saat. Gördüğüm rüyaları da hatırlayamam çoğu zaman. Şaka maka, ciddi bir durum. Uyuyabilmek için gerekli olan REM zamazingosunda hasar var. Aniden uykuya dalma hikâyesi, vücudu inanılmaz yoran, nefes almayı engelleyen bir hastalık. Uyku apnesi ile narkolepsi arasında gider gelirim anlayacağın. Her ikisinin de önemli tehlikeleri var. Doktora gitmekten nefret ettiğim için kendimce çözümler bulmaya çalıştım. Klasik çözümümüz; sızana kadar iç.
Bazı rüyalar ise inanılmaz gerçekçi oluyor. Hafta boyunca etkisinin geçmediği rüyalar..kısa ama o kadar net ki, uyanmak istemiyorum. Fonda Morning Star çalıyor. İlk tanıştığımız günler. Herşeyin çok kısa sürede geliştiği, sewgilimi Norveç’e uğurlayıp, kendimi yine içkinin masum ve anne kıvamı sıcaklığında avuttuğum günlerden birinde, farkettim onu Jean Seberg saçlarıyla. Türk filmlerinin klişesidir, filmin başında duvara asılı tüfek görüldü mü, o tüfek patlar filmin sonunda…patladı da.. Aldatırsan aldatılırsın..İbrahim Tatlıses gibi Kalaşnikofa meydan okuyan bir kafamız olamadığı için dağıldık haliyle sonunda. Gördüğüm rüyalar hala ilk günler ile ilgili. Kaçamak bakışlar, tanışma, tanışma için onlarca takla, sonrası….değer miydi? Değerdi…herşeye rağmen değerdi… yaşanan onca acıya rağmen hiç pişmanlık ya da keşke duymadım biliyor musun? İlk günlerin güzelliği, yaşanan olanca çirkinliğin üstünü örttü benim için.  
Grobelaar bekleme safhasından rahatsız. Bence beklemektir olayı güzelleştiren…mesaj attıktan sonra cevap gelmesini beklemen. Sen teklif etmeden, onun seni bi yere davet etmesini beklemen. Bunları düşünürken uyuyamaman. Hep söylerim, bütün kadınlar en geç 8 ay sonra aynılaşır, o yüzden onu diğerlerinden ayrı kılabilecek tek unsur, ilk buluşma evresi (ne kadar uzatabiliyorsan o kadar iyi) ve sonrasındaki 2 ay içinde yaşananlardır. Ben sonraki 2 ayı çok göremedim ama, gördüklerim yetti.  
Sabah Morning Star’ı ( ya da senin sevdiğin şarkı olsun hadi) kulağına söyleyerek seni uyandıran kaç hatun tanıdın?

Adorno ne demişti: " Yanlış hayat doğru yaşanamaz"....biz doğru hayatı çok yanlış yaşadık üstad...sorun o..
Once upon a time diye başlasam, hiç susmasam…
Not: “Once upon a time” ne güzel bir giriştir cümleye, hastasıyım..canım sıkıldıkça söylerim içimden…Once upon a time Rumble Fish;……………………………