Bu Blogda Ara

25 Haziran 2014 Çarşamba

Burak Şentürkkkkkkkkkkkkkkkkk



“Özgürlüklerimizi kaybetmekten ve göz yummaktan korkmalıyız”

burak_senturk_foto
Profesyonel kariyerine Oğuz Aral yönetimindeki mizah dergilerinde karikatür çizerek ve yazarak başlayan Burak Şentürk büyük bir ilgiyle izlediğimiz illüstratörlerden. Şentürk “Sanatçı Söyleşileri” bölümümüzün yeni konuğu.
Güzel Sanatlar, Young&Rubicam/Reklamevi, Art Group, Sistemsensin ve Fayda gibi ajansların farklı müşterileri için grafik tasarım ve illüstrasyon çalışmaları yapan sanatçıya, 4 Eylül 2014′te Milk Gallery‘de açılacak olan kişisel sergisini biraz erken de olsa vesile ederek, klasikleşen sorularımızı yönelttik.
En çok canınızı sıkan şey nedir? En çok sevindiren şey nedir?
En çok canımı sıkan şey; insanlar ve ihtirasları. Yeryüzünde kendi türüne ve çevresine bu kadar zarar veren başka bir varlık daha yok sanırım…
En çok sevindiren şey; bunca kirlilik içerisinden özenle ayıkladığımız dostluklar ve paylaşımlar. Hayata tutunmamızı sağlayan sevgi ve güven.
Neden korkmalıyız?
İnsanın kendisiyle ve hayatla derdi olmalı, sorgulamalı. Farkındalıklarımızı ve harekete geçme kabiliyetimizi kaybetmekten ve oluruna bırakmaktan korkmalıyız.
Özgürlüklerimizi kaybetmekten ve göz yummaktan korkmalıyız. Sahip olduklarımızı kaybettikten sonra sızlanmanın bir anlamı yok. Korkmak iyidir.
Gündelik hayatta kültürü nasıl tüketiyorsunuz? Belirli bir rutininiz var mı?
Malum, içinde bulunduğumuz coğrafyanın derdi, tasası bitmez. Bu sebeple güdümlü-geleneksel medya ile temasım neredeyse yok gibi. Yaklaşık 4 senedir televizyon izlemiyorum.
O kadar çok bilgi kirliliği var ki olan bitenden haberdar olmak için hemen her gün internette farklı görüşlerdeki birkaç haber sitesini tarayıp, doğru bilgiye erişim için kendimce sağlama yapıyorum. Bir nevi zehirlenmemek için kendimi sağlama alıyorum da diyebilirim.
Bunun dışında mesleki olarak takip ettiğim süreli yayınlar ve internet siteleri var.
İnsanların en çok anlamalarını isteğiniz şey nedir, neden?
Yaşamın aslında çok basit olduğu ve bizim bunu zorlaştırdığımız gerçeği.
Değer nedir, para nedir?
Değer göreceli bir kavram. Kimin neye, nasıl ve ne kadar değer verdiği kişisel gelişimi sonucunda vardığı-bulunduğu noktaya göre değişiklik gösteriyor. Bu sebeple kesin bir tanım yapmak zor. Ancak para-değer ilişkisi zehirli bir birliktelik.
Para bildiğim en tehlikeli bağımlılık. Olabildiğince hayatımın merkezinden uzak tutmaya çalışıyorum. Bir süre sonra yine kendisinin peşinde koştururken buluyorum kendimi. İhtiyaçlar onsuz olmanıza müsade etmiyor.
Basit bir formül ile; size çalışmanız için para verirler, borçlanırsınız. Sonrasında daha çok para verirler; daha çok borçlanırsınız
ve bir yere kaçamayacağınız kadar çok borcunuz olduğunda sistemin içindesinizdir. Geçmiş olsun.
Hangi konuda fikir değiştirdiniz, neden?
Şu anda aklıma fikrimi değiştirdiğim spesifik bir konu gelmedi. Ancak mantıklı açıklamalarla ikna edilebilen biriyim. Birçok konuda fikrimi değiştirebilecek güvenilir insanlar var çevremde ve bunun için müteşekkirim.
En tehlikeli fikriniz nedir?
Kontrolün tamamen bende olması.
Kendinize hangi soruları sorarsınız?
Varlık sebebin nedir?
İdeallerin için neleri feda edersin?
Yaratım sürecinde kendine karşı ne kadar dürüst olabiliyorsun?
Yaratıcı bir işle uğraşmak bir hediye mi? Yoksa bir lanet mi?
Doğru olduğunu kanıtlayamayacağınız inancınız nedir?
Kontrolün bizde olduğu bir hayat yaşadığımızı düşünüyoruz. Bunun mümkün olmadığı inancındayım. Ancak şablonun aşağı yukarı belli olduğunu düşünenlerdenim. Kimine göre bu “kadercilik”. Ben bu fikre katılmasam da haddimi bilerek yaşıyorum.
İdealleri uğruna yıllarca limitlerini zorlayan biri olarak; sınırı aştığım her anın bedelini ileriki zamanlarda fazlasıyla ödedim. Uzun vadeli planlar yapmamaya gayret ediyorum.
İnternet düşünme şeklinizi ne yönde etkiledi?
Olumlu yönde etkiledi diyebilirim. Doğru kullanıldığında bilgiye kolayca ulaşabileceğiniz ve paylaşabileceğiniz bir lüks. Uzun vadede kişiye özel kullanım ehliyetleri ile sınırlandırılacağı konusunda bir öngörüm var.
Bana ve işime katkısına gelirsek; öncelikle etkileşimin üst düzeyde olduğuBehance ve benzeri portfolio siteleri sayesinde çok ciddi bir kitleye çalışmalarımı ulaştırma şansı buldum. Dünya genelinde yaklaşık 10 bin civarında takipçim var. İsminizin duyulması ve daha fazla insana ulaşmanın yanı sıra, farklı çalışmalar ve birliktelikler için de imkanlar doğuruyor.
Sosyal medyanın etkin kullanımıyla, bilgisayarın başından ayrılmadan global projlerde yer alma şansınız da artıyor. Bir reklam spotu gibi“dünya ayağınıza geliyor”.

19 Haziran 2014 Perşembe

Alt J - Tessellate



Bir de Matilda diye şarkıları var hainlerin :) onu koymadım artık siteye :))))

15 Haziran 2014 Pazar

Zizek - The Pervert's Guide To Cinema

Sinema konusunda izlemediyseniz farklı bir bakış açısı kazanabileceğiniz bir yapım. 2 buçuk saatlik bir video. Zizek.......

http://politikfilm.net/1376-bir-sapigin-deoloji-rehberi-the-perverts-guide-to-deology-belgesel-filmi-izle.html

Marksizm ve Edebiyat Eleştirisi - Terry Eagleton, Bülent Somay

Terry Eagleton ...


Vaktiniz varsa izleyin. Eagleton sevdiğim Marksist Edebiyat Eleştirmenlerindendir. Videolarını takip etmeye çalışırım.

The Price of Happiness :)



Ted'den ilginç bir video :) Hoşuma gitti...Yüklemesi çok uzun sürdü, linki vereyim:

http://www.ted.com/talks/benjamin_wallace_on_the_price_of_happiness



Agnes Obel - Riverside


Kadın vokallere bayılırım biliyorsunuz. Fena sakinleştirir...

9 Haziran 2014 Pazartesi

Tindersticks - Say Goodbye To The City




Az kaldı az...

Vamos Rafaaaaaaaaaaaaa....




Evet güzel şeyler olmaya başladı. Rafa 9. defa Roland Garros 'u kazandı. 3-6 7-5 6-2 6-4 ile kazanan Rafa ilk set huzursuz etse de sonrasında Djokovic'in direncini kırmayı başardı. Çeyrek finalde vatandaşı Ferrer'i 4 sette, yarı finalde de Murray'i çok kolay geçen 3 set sonucunda eledikten sonra finalde toprak kortun ağası olduğunu  ve o istemediği sürece bu turnuvayı kimseye vermeyeceğini gösterdi.

 Djokovic maçtan sonra şunları söyledi:  “It was fantastic,” he admitted. “I am so grateful for the opportunity to play here… To be able to also be appreciated by the fans the way I was in the end of the match just gives me more strength and motivation to come back here and try till the end of my career hopefully to get at least [one] title.”         Umarız alır tabi :) O Wimbledon'a hırs yapsın şimdi...


Fotoda arkadaki ablanın dekoltede gözden kaçmadı tabi :) ahahhahahha


Not: Del Potro sol el  bileğindeki problem nedeniyle bu seneyi kapamıştı.


Kadınlar da Sharapova 3 set sonunda turnuvayı kazandı. 

6 Haziran 2014 Cuma

Beck - Cycle + Morning


Dünya Kupası 2014 tahminlerim




Dünya Kupası 12 Haziran'da Brezilya Hırvatistan maçı ile başlıyor. (Başlama saati 23:00)
Grupları ve favorilerimi yazayım şimdiden: (Belki Grobelaar böylelikle bloga bir göz atar)
Herkesin dediği gibi 98'den sonraki en iyi turnuva olabilir. Brezilya seyircisinin desteğiyle büyük favori. Gönlümden geçen Arjantin ya da Hollanda.

A Grubu

Brezilya (1.)
Meksika (2.) 3. olurlarsa şaşırmam.
Hırvatistan - Meksika'yı geçebilirler.
Kamerun

B Grubu

İspanya (1.)
Hollanda  (2.)
Şili - Maçları çok gollü olur, Güney Amerika Grup Elemelerinde 3. olmuşlardı. Defansı kötü sinyal veren Hollanda'yı geçebilirler.
Avustralya

C Grubu

Kolombiya (1.) Ah bir de Falcao olsaydı ama Rodriguez'e dikkat... Güney Amerika Grup Elemelerinde 2. olmuşlardı
Yunanistan
Fildişi Sahilleri (2.)
Japonya


D Grubu

İngiltere (1.)
İtalya  (2.)
Uruguay - Güney Amerika Grup Elemelerinde 5. olmuşlardı.
Kostarika

E Grubu

Fransa (2.) - Burada 1. olurlar dedim ama Ribery'siz gruptan çıkamayabilirler.
İsviçre (1)- Fransa'da Ribery'nin kadrodan çıkarılması neticesinde herşeyi yapabilirler.
Ekvador  İngiltere hazırlık maçını izledim, çok keyifli oynuyorlar, ilk 2'ye girmelerini isterim.... Güney Amerika Grup Elemelerinde 4. olmuşlardı.
Honduras

F Grubu

Arjantin (1.) Güney Amerika Grup Elemelerinde 1. olmuşlardı.
Bosna (2.)
İran
Nijerya

G Grubu

Almanya (1.)
Portekiz (2.)
Gana
ABD

H Grubu

Belçika (1.)
Cezayir (2.)
Rusya
Güney Kore

Buradan hareketle son 16 maçları şöyle olur:

Brezilya - Hollanda ( 49. maç)
Kolombiya - İtalya (50. maç)
İspanya - Meksika (51.maç)
İngiltere - Fildişi Sahilleri (52.maç)
İsviçre - Bosna (53.maç)
Almanya - Cezayir (54. maç)
Arjantin - Fransa (55.maç)
Portekiz - Belçika (56.maç)

Çeyrek Final Maçları ise;

İsviçre - Almanya
Brezilya - Kolombiya
Arjantin - Portekiz
İspanya - İngiltere


Yarı Final

Brezilya - Almanya
İspanya - Arjantin

Final

Brezilya - Arjantin

Şampiyon Brezilya...

3. İspanya olur..



Wimbledon 23 Haziran - 6 Temmuz 2014 tarihlerinde oynanacak. Roland Garros için açtırmamıştım ama Wimbledon için spor paketini açtırdım. Geçen sene Wimbledon Lig Tv 3 ' e geçince baya bir saydırmıştım ama bu sefer izlemeden duramam herhalde...Wimbledon tahminleri de başka bir yazıya artık...

Edit: Turnuva başlamadan bazı editler yaptım. Ribery'nin sakatlığı ve kupadan çıkarılması vd. nedenlerden dolayı. 9 Haziran 2014 itibari ile...

3 Haziran 2014 Salı

Geçit Yok - Kronik Bir Panik Atak'ın Hikayesi - Ve Nihayetinde Yeniden Merhaba Blogum

Öncelikle uzun bir yazı olacak. Biranı cipsini hazırlasan iyi olur.

Klasik mutsuz günlerim başladı yine. "Yalnızlığım benim sidikli kontesim. Ne kadar rezil olursak o kadar iyi." Efes'te olmayı çok isterdim yine. http://atonalminds.blogspot.com.tr/2012/04/sarap-ve-efes.html Sonrasında Şirince. Sonrasında Alaçatı. Sonrasında da Muğla Dalyan.

Panik atak öyküm muhtemelen 99 depremine dayanıyor. Peki hadi kimseler uyarmadı da ben niye akıl edemedim o dönem bir psikologa gitmeyi. Şimdi geriye dönüp baktığımda, o dönemden sonra ışıksız ortamda uyuyamamaya başladım. Böyle bir fiziksel tepki varken nasıl olur da gidilmez psikologa. (Kendime eksi puan olarak yazıyorum). 2005 yılında bir otobüs seyahatinde yolculuk esnasında hiç bir neden yokken nefes alamadığımı ve kalp ritmimin arttığını hissettim, o yolculuk bitmemişti. Yanımdaki yolcuyu perişan etmiştim konuşmaktan, sanki konuşmazsam ölecektim. Sanırım 1,5 saat aralıksız konuşup eve gider gitmez alkolle rahatlamıştım. Tabi ki yine gitmedim bir psikologa, nedir bu problem diye. Kısacası ilk olay 2005'te başladı. Sonrasında 2008'e kadar hiçbir şey olmadı. Kuytuda gizlenip avının en zayıf anını yakalamakta usta olan Panik atak abimiz 2008 yılında sevgilimin beni terk etmesi üzerine o aralıktan içeri usulca sokuluverdi. O kadar büyük bir huzursuzluk veriyor ki, traş olamıyorsun ellerin titriyor. Yemek yiyemiyorsun, yerken boğulacak gibi oluyorsun. Aynaya bakamıyorsun, bir milyon tane değişik senaryo geçiyor aklından. Yaşanan huzursuzluğu anlatamam. O dönemden kalma arkadaşım Lustral ile saygıya dayalı ilişkimiz bu zamana kadar devam etti, her ne kadar ben kendimi iyi hissedip " Hadi Lustral, Behlül kaçar" dediğim 3-4 defaya kadar. Bir defasında onu Paxil ile aldatıp kapısında yalvardığım günlerde bana surat yapmadı, kaldığımız yerden devam ettik. Bu tarz ilaçlar bünyeden bünyeye farklı tepkiler veriyor. Bana iyi gelen sana iyi gelmeyebilir. Dikkatli olmak lazım. Neyse 15 günde toparlayabildim kendimi. Sonrasında delicesine keyif günleri, sütlaç gibi olmuştum yani. Her şeye gülen, zaten genelde kaygısız olan Rumble Fish o dönemden sonra iyice Cennet Mahallesine bağlamıştı ortamı. 1,5 yıl kadar hiçbir şey olmadı, sonra o dönem ne tetiklediyse artık yeniden yakaladı beni. Kısa kronolojisini şöyle özetleyebilirim:

2008 yılında Aralık ayında oldu. 15 gün sürdü. Annem İstanbul’a yanıma geldi, ilaç ile düzeldim.
2010 yılında İstanbul’dan Yalova’ya 1 saatlik yolculuğu tek başıma tamamlayamadım, yanıma birini yolladılar, onunla beraber zar zor gittim. 1,5 ay Yalova’da kaldım, sonrasında İzmir’e yerleştim.
2011 yılında bir problem olmadı.
2012 yılında Mart ayında başladı,20 gün sürdü. O dönem bu konuyla ilgili yazmıştım hatta. http://atonalminds.blogspot.com.tr/2012/04/dusunce-girdab.html
http://atonalminds.blogspot.com.tr/2012/02/so-so-bu-da-gecer.html

Geçen sene ameliyat olduktan sonra (Nisan) ortaya çıktı. Sağ diz ön çapraz bağ ameliyatı olacağım, yaklaşık 1saat 45 dakika süren ameliyat epidural anestezi (bel altının işlevsiz kalması) ile gerçekleşeceğini öğrendiğimde Anestezi Uzmanına dedim ki "Ben de panik atak var, bu kadar süre hareket etmeden duramam, güçlü bir anestezi yapın, ben hissetmeyeyim". Sen rahat ol, ne olduğunu anlamayacaksın bile dedi. Bırakın uyumayı gözümü kırpmadım. Sonrasında Panik Atak abi yeniden geldi tabi. Nekahat döneminde  Alaçatı’ya gidince biraz rahatladım.

Şimdi yine başladı. Tahminim 24 Mayıs depremi tetiği çeken olay oldu. Evde yalnızdım, koltukta TV' ye boş boş bakarken yakalandım, cidden acaip tırstım. Hemen içki alıp uyumaya çalıştım. Hemen sonrasında yine başladı işte.Peki sorulması gereken soru şu: Ben niye hala bir psikologdan ya da psikiyatristten yardım almıyorum ? Sanki düzeldikten sonra bana hiçbirşey onu hatırlatmasın diye onu aklıma getirebilecek herşeyi halının altına gizliyorum. Bu sefer başlayacağım ama terapilere. Bu böyle gitmeyecek. Geçit Yok Panik Atağa......

Panik Atak krizi geldikten sonra şu durumlar beni çileden çıkarıyor: 
Olumsuz bir şey duyarsam, sinirlenirsem,
Sıcak ortamlarda,
Kapalı ortamlarda (asansör vs.),
İçki almadığım zamanlarda,
İnsanlarla iletişim kurduğum anlarda (kötü gözükmemek için),
Yemek yerken,
Ve maalesef bunlar dışında da “ya tekrarlarsa” duygusu nedeniyle her zaman kendimi kötü hissediyorum. 
Başımın ağırlıklı olarak ön ve bazen arka tarafında ağırlık, basınç, yoğunluk (iltihap) gibi olduğunu hissediyorum. Nefes alamadığımı hissettiğimi zannediyorum, burundan ve ağızdan sürekli kendimi test ediyorum. Bu dönemde günde 2 -3 paket sigara içtiğim için ve ağırlıklı olarak sıvı tükettiğim için doğal olarak nefes almada zorlanıyorum.
Bu süre zarfında hangi hastalığı görsem kendime yakıştırıyorum. ( MS, Kanser, Sinüzit, Kalp Krizi, beyinde tümör vs.)

Bugün yeniden ilaca başladım, bakalım nasıl olacak ?????

http://www.izlesene.com/video/grup-yorum-tuncel-kurtiz-gecit-yok/7350013#

"derine hep derine kazıyoruz
nerede çağımızın o 
altın kalbi
çağımızın altın kalbini arıyoruz
üzerimizde ağır bir yeryüzü
gökyüzünden uzakta
çok uzakta
derine hep derine kazıyoruz
madencileriz biz
devrimcileriz biz
patlarız volkan gibi
çağ yenmeyecek bizi
yorgun değiliz"

Youtube hala kapalı, Soma'da 300'den fazla kişi öldü, 17 Aralık oldu, Gezi'de insanlar katledildi. Peki nereye gidiyor bu ülke? Nereden başlasak ki? Her geçen gün şiddet söyleminden beslenerek tabanını tutmaya çalışan biri var başımızda. Bu kişi için tek bir konuşma geliyor aklıma. Çok güzel özetlemişti. Bu konuşma metninini her olay için ( Gezi'de öldürdükleri, Roboski'de öldürdükleri, Soma'da ölenler vd.) söyleyebilirsiniz. Roboski Katliamından (28 Aralık 2011) sonra Selahattin Demirtaş grup konuşmasında şöyle konuşmuştu: " Söylemekte beis görmüyorum. Kendisi de Esed için söylemişti. Kendi halkını katleden yönetimler meşru değildir. Biz senin meşruiyetini tanımıyoruz, senin başbakanlığını tanımıyoruz, senin zihniyetini tanımıyoruz, sen kendini ne zannediyorsun be...Sen bu halkın çocuklarını katledeceksin, kanlı ellerinle çıkıp kürsüde  BDP'den hesap soracaksın, haddini bileceksin haddini, kanlı ellerinin hesabını vereceksin önce. Çıkıp özür dileyeceksin, bu çocukları katlettiğin için özür dileyeceksin. Sen bu katliamın baş sorumlususun....Biz bugüne geldiysek, bu kürsüde konuşuyorsak, senin lütfun değil, bu halkın direnişiyle geldik, bununda hakkını veririz. Bakın yaptığım açıklamayı anlayacak kapasite yok. Bu ülkeyi böldünüz diyorum. Burada bir acı var, taziye var, ölümler var, öbür tarafta eğlence var. Kimse bu acıyı görmüyor, paylaşmıyor, medya görmüyor, hükümet talimat yağdırıyor, herkes sussun diyor, bakın diyorum bu ülkeyi böyle böldünüz diyorum. Kendisi çıkmış bakın bunlar ülkeyi bölmek istiyor diyor. Lafı anlayacak kapasite yok, laf anlayana söylenir ama ne yapalım, bunu başbakan yapmışlar.Buna anlatacağız, zorla da olsa anlatacağız, defalarca da olsa tekrarlayacağız anlatacağız. Bu ülkeyi siz böldünüz siz. Bu halk sevindi saldırdınız, taziye yaptı saldırdınız, üzüldü saldırdınız. Acı da ortaklaştıramadınız. Siz bu katliamı örtmeye çalışarak bu ülkeyi böldünüz,  bu ülke duyguda bölündü....Senin gücün, senin arkandaki holdinglerin, cemaatin, yargın, medyan, arkandaki uluslararası güçler bu halkın direnişini kırmaya yetmez. Hiç bir halk hareketi zalimler karşısında boyun eğmez."

Zor zamanlardan geçiyoruz ama umudumuz her daim var eywallah... Ben yukarı da Yalova depreminden (17 Ağustos 99) bahsederken o yılın 5 Ocak'ında doğan Berkin Elvan 15 yaşında devlet tarafından katledildi.


http://www.izlesene.com/video/grup-yorum-bir-gorus-kabininde/7353833#

Ne kadar da ufalmış bedenin gözyaşıma sığdın sen,
Açlık mı yemiş ömrünü yavrum, al sütümü iç kızım
Eriyen bedenimi düşünme göğü giydim üstüme
Yüzünü asma keder ile anam, yiğitler bitmez bizde

Ne kadar yaşarız belli değil, çok da umrumda da değil açıkçası ama her zaman her şartta (panikatak olsam bile :) üretim biçimi ve ilişkilerinin sonucu olan emperyalizme, faşizme, din bezirganlarına, karşı olmaya devam edeceğim. Çocuk sahibi olmayı çok istiyorum, onun devletin saçma eğitim sistemlerinden koruyup, sistemin entegre etmeye çalıştığı bütün şerefsizliklerden korumaya çalışacağım. Bu şarkı da doğmamış çocuğuma armağan olsun : http://www.izlesene.com/video/grup-yorum-buyu/7458273#

Geri döndüm blogum, geri döndüm....