Bu Blogda Ara

14 Ocak 2012 Cumartesi

Australian Open 2012

Grobbelaar'dan ses seda yok. Gündem almış başını gitmiş, Lefter, Rauf Denktaş, Aslı Nemutlu' nun vefatı, Galatasaray'ın 9 maç üstüste kazanması, The Saint'in aramıza katılması vd. olaylara karşı sessiz kalan Grobbelaar, Avustralya Açık' a sessiz kalamaz. O görüşlerini ve tahminlerini bildirmeden ufak bir giriş yapayım.

Sezonun ilk Grand Slam' idir. 16 Ocak - 29 Ocak tarihleri arasında Melbourne'de oynanırken biz de Eurosport'ta izleyeceğiz. Bu Grand Slam'i alan, sezona iyi devam eder diye bir genel görüş vardır. Hemen geçen sezona bakalım, kim aldı kupayı? Tabi ki Djokovic...Andy Murray eziğini ( hiç sevmem arkadaş hiççççç, hatta çok sevdiğim İvan Lendl hocası olmuş galiba, ondan bile soğudum şimdi) 6-4 6-2 6-3 gibi son derece net skorla geçip, senenin tozunu attı.

Murray uğursuzu 2010 yılında da Federer'den tokat yedi. 6-3 6-4 7-6

2009 da ise Nadal'ım ve Federer karşılaştı. Zorlu geçen mücadeleyi Nadal 3-2 aldı. Setler şöyleydi : 7-5 3-6 7-6 3-6 6-2

2008 de DjokovicTsonga' yı 3-1 ile geçti.

Bu sene favorim her zaman olduğu gibi yine Nadal.. Avustralya Açık 1988'e kadar çim zeminde oynanmış, sonra sert zemine geçmiş.

Avustralyalı raket Roy Emerson üstüste 5, toplamda da 6 kez ile turnuvayı en fazla kazanan oyuncu.

Turnuvayı tek erkeklerde kazanan raket yaklaşık 1 milyon 600 bin dolar kazanıyor. iyi para be..

Nadal 1 defa kazandı. ( 2009)
Djokovic 2 defa kazandı. ( 2008 ve 2011)
Federer 4 kez kazandı. ( 2004-2006,2007 ve 2010)

Bu turnuva öncesi hepsinin de sağlık sorunları vardı. Demedi demeyin.

Nadal almazsa Del Potro alır umarım.

Ne dersiniz Federer' ci Grobbelaar ve kimi desteklediğini bilmediğimiz The Saint?  

Yagudin - Plushenko

80' lerde çocuk olmanın yan etkilerinden biridir tek kanallı televizyon sayesinde kış olimpiyatlarının, artistik buz pateninin takip edilmesi. Annem de bayılırdı izlemeye, sayesinde ben de izlerdim. Zaman ilerledi, ne zaman televizyonda görsem biraz bakarım. Ama aşağıdaki videolarını izleyeceğiniz 2 adamın yeri apayrı. Yagudin 80 doğumlu, Pluşenko 82' li. 2 si de aynı hocanın yetiştirdiği (Mishin) ve zamanla aralarındaki rekabetin tüm dünyaya keyif verdiği 2 Rus. Linklerden bakın derim neler yaptıklarına...Pluşenko'nun videosunu ( ilk video) televizyondan canlı izlemiştim, acaip keyifliydi. Yagudin ise efsanedir... 2 güzel video...




Plushenko için bkz http://tr.wikipedia.org/wiki/Evgeni_Plushenko
Yagudin için bkz http://tr.wikipedia.org/wiki/Aleksey_Yagudin

Plushenko Biellmann spinini senior (büyükler) yarışmalarında yapan tek erkek patenci konumunda bulunuyormuş. Biellmann spini ne midir? bkz http://tr.wikipedia.org/wiki/Biellmann_d%C3%B6n%C3%BC%C5%9F%C3%BC

13 Ocak 2012 Cuma

Ne? Kızıl saçlı mı?

The Saint' e hoşgeldin diyelim önce. 10 bin tık sayısına ulaşınca, Grobbelaar ile konuşmuş ve bloga hareket gelsin diye anlaşmıştık,  yeni kişileri bünyeye katmak için. eksik olduğumuzu düşündüğün konular için sınırsız demokrasi var blogda gördüğü gibi. Gerekirse bizi de sınırsız eleştir hocam, kalemine sağlık. Neyse konumuz kızıl saçlı...

Saç konusu benim için hassas bir konu biliyorsunuz,sevgili yazar arkadaşlarım. Saçın rengi değil, uzunluğu ve kısalığı önemli. Saç kısa değilse, rengi hiç umrumda değil açıkçası. İnan hiç ilgilenmem bile. İster sarışın olsun, ister kızıl, ister kestane, ister mavi, ister platin...Kendi bilir...

Olay sadece saç da değil be The Saint... Biraz daha yalnız kalmalıyım...Sevdim bu yalnızlığı...Belki yaza..

Bugün Lefter için yazdım, bir de Beşiktaşlı efsane Vedat Okyar'dan ( Baba Hakkı'yi sonra anarız, bir de Can Bartu'yu, belki bir de Turgay Şeren'i) evlilik üzerine bir anekdotla bitirelim.

Vedat Okyar: belki tuhaf gelecek. ben ne kadar param var bilmiyorum. karıma da sormadım. gece dolaştığım barlara para vermem. ertesi gün eşime söylerim, o tek tek dolaşır barları, paraları dağıtır. ben radyoyu açıp kapamayı bilmem. cep telefonum yok. şarjı bilmem. o açmazsa tv açmayı da bilmem, öğrenmek de istemem. o olmasa ben yokum.

Vedat Okyar: dünyalı bir kız. çok keyifli bir kız. halen kız diyorum bak. çok da ufak aldım. 14 yaşındaydı. bak, fıkra gibi. dedim ki, ‘‘sakın bana bir şey taşıtma. biber getir falan yapma. ben hiçbir akrabamla görüşmem. senin de akrabaların benim evime gelmesin. ben akrabaları sevmem, çünkü ben seçmedim. ben seçtiğim insanla birlikte olurum’’. bir gün eve geldim, baldız var, bacanak var. ‘‘bunlar ne’’ dedim, ‘‘eee, geldiler ne yapayım’’ dedi. ‘‘eyvah, salatanın limonu yok, alır mısın’’ dedi. ben de ‘‘alırım’’ dedim. evden çıktım, devre arasıydı. 15 gün yalova'da termalde kaldım. eve 15 gün sonra limonla döndüm. 38 senedir bak bir daha da başıma gelmedi. benim bir oğlum var. eğitimini bitirdi. bana arkadaşlarım soruyordu, oğlun kaçta diye. ben hayatımda sormadım ki. okuyor işte. böyle de yaşayan bir adamım.

( The Saint, bilir misin, benim babam da ne mezunu olduğumu bilmez )

Uzun lafın kısası, kızıl saçlı mı? Kısa saçlı olursa tadından yenmez The Saint, aşık olurum hemen ama şimdi değil, vakti var...Ben Vedat Okyar'a ne çok benziyormuşum ya...Şaka gibi..

Not: Ben İzmir'de büyüdüğüm için İstanbul tribün kültürünü yazılardan bilirim, belki Grobbelaar' da bize Alparslan'ı ve Optik'i anlatır ilerleyen zamanlarda...

Lefter...

Grobbelaar demişti ya "Dünyanın gelmiş en büyük futbolcusu Messi'dir.Pele de Maradona da Messi'nin yanında hikayedir benim için." Görmediği futbolcu hakkında yorum yapmayı sevmez. Ben de katılırım aynı görüşlere. Gelmiş geçmiş en iyi futbolcu lafı çok iddialıdır, önemli olan oynadığın güzel futbolun yanında insanlığınla örnek olabilmek. Metin Oktay'ı az çok hatırlarım mesela, futbolculuğunu değil be yorumculuğunu. Hürriyet'te yazıyordu galiba. Maç öncesi yorum filan yapardı. O kadar meşhur olmasına rağmen, bir o kadar da mütevazi olması çok hoşuma giderdi. Lefter'i sadece marşlarda duyar, muhtemelen ölmüştür galiba, hiç piyasada yok derdim... Meğer ölesiye nefret ettiğim takımın efsane futbolcusu, ada da yaşarmış, mütevaziliğinden hiç gündeme gelmezmiş, çok sonraları öğrenince baya şaşırmıştım. Televizyon programlarında ki yorumcuların düştüğü halleri görünce, Metin Oktay'lar, Lefter'ler daha da büyüyor gözümde. Endüstriyel futbol ortaya çıkmadan, sadece en iyi bildikleri işi yaparak hayatlarını geçindiren bu insanlara saygı duymamak mümkün mü?  Aynı takımı tutmuyoruz ama aynı gün doğduğum için (22 Aralık) kendimi çok mutlu hissettim.. Güle güle Lefter, Metin' e selam söyle...



Tanımayanlar için .....Metin Oktay ile Lefter yanyana


Atonal Minds'e Dair - 2

Rumble Fish 20 Mayıs 2011 'de şöyle yazmıştı Atonal Minds'e dair...http://atonalminds.blogspot.com/2011/05/atonal-mindse-dair.html. Blogun giriş fotoğrafındaki (Nighthawks) kişileri tanıtmıştı. Resimdeki barmen de hayat bulduğuna göre Rumble Fish tek eksik kırmızı elbiseli, kızıl saçlı kadın..Ne dersin bloga bir kadın eli değmesinin zamanı gelmedi mi?

BİRA.FM

Keyif yalnız gitmez..demişler. İyi de olmuş, güzel de olmuş. Bilgisayarın başında ne dinliyeceğim diye düşündüğüm zamanların birinde tesadüf eseri çıktı karşıma http://bira.fm/. 7 farklı modda grooveshark üzerinden hazırlanmış playlistler çalıyor. En keyiflisi de ekranda masaüstünde duran horozlu çalar saat, eski radyo ve arjantin içindeki sanal birayı içmek...Birayı içmek için yapmanız gereken arjantinin üstüne gelip mouse aşağı doğru çekmek...5.biradan sonra ekranın flulaşmasında güzel bir ayrıntı...hazırlayanların eline sağlık...

11 Ocak 2012 Çarşamba

Bugün Aslında Dündü...

Bir hava durumu spikeri düşünün...Kendini beğenmiş, ukala, hayattan her zaman hak ettiğinin daha azını kazandığını düşünüp kibirlenen...Her yıl olduğu gibi bu yıl da Punxsutawney kasabasına geleneksel Groundhog Day (kunduzun toprak altından çıkıp gölgesinin uzunluğuna göre daha ne kadar kış mevsiminin devam edeceğini tahmin etme günü) şenliklerini görüntülemek için gönderilir. Ama herşey bu kez biraz daha farklıdır...Her sabah 6:00 'da uyanır ve her gün bir önceki günün tekrarını yaşamaya başlar. Uyanmak isteyip uyanamadığın bir karabasan gibi her sabah aynı güne uyanıp aynı günü yaşamak...yaşamak...yaşamak...


Bu sabah işe gelmek için servis beklerken aynı sabahı,aynı günü defalarca yaşadığımı hissettim. Aklıma Sagopanın "monotonluk maratonu" şarkısının sözleri geldi. Aslında hepimiz aynı sabaha uyanıp aynı günü yaşıyoruz farkında olmadan...


p.s:konuk yazar olarak blogda yazma konusunda desteğini esirgemeyen rumblefish'e teşekkür ederim.

10 Ocak 2012 Salı

Deniz Fenerleri...

Bu yaşta andropoza mı girdim, anlamadım ki? Geçen pazar akşamı İstanbul'a gitmek için hazırlanırken, babamla konuştum telefonda. Hayat mı bu senin ki? dedi. Oturmuş Mordoğan'da rakı balık yapıyormuş. Ben de öyle bir hayat istiyorum ama. Hatta bir kaç adım öteye gideyim. Atlayım motoruma gezeyim sahil kasabalarını, yerim yurdum belli olmasın. Bir kaç yıl daha var bu hayallerime. Ama olacak. Yazın bunu bir kenara, çok değil, en geç 35 yaşımda yapacağım bunu...

Konumuz deniz fenerleri. Acaip hastasıyımdır deniz fenerlerinin. Çok gizemli konudur nazarımca. Olaya iki açıdan bakmak lazım. Deniz ve kara tarafı olarak. Ama derdimiz deniz tarafında olmak şimdi.  Bir taraftan denizdesin, belki kayboldun, radarın yok, pusulan yok, bir anda karşında bir ışık beliriyor. Nasıl bir duygudur onu görmek öyle bir anda? Geçenlerde "Açık Deniz" filmini tekrar izledim tv de. Çiftimiz tatile çıkıyor binbir güçlükle, dünyanın bir ucuna geliyorlar, dalgıçlık olayına giriyorlar okyanusun bir köşesinde, su üstüne çıktıklarında kimse yok, yapayalnızlar, o nasıl bir duygudur arkadaş... gerçek hikayeden alıntı demişler film için ama anlatılamaz ki o hikaye... o duyguyu kimse yansıtamaz ki...çıkıyorsun kimse yok, yanlış anlama okyanus, bildiğin okyanus....( Bakkalın ben Nurten, bildiğin bakkal) kimse yokkkkkkk.... sonuç çiftimiz ölüyor tabiii köpek balığı abilerimiz eşliğinde... Ama çıkıp deniz feneri görselerdi, bir sevinç kaplasaydı içlerini kötü mü olurdu be?

Sadece bu çift için değil, bütün denizciler için hayati öneme sahiptir deniz fenerleri. Son derdim de, projem de bu işte.. Motorumla Ege'den Akdeniz' e deniz fenerlerini gezmek... eskisi gibi değilmiş, artık deniz fenerlerinin içinde yaşayan sayısı giderek azalıyormuş. Teknoloji ilerledi haliyle, problem çıktığında geliyorlarmış fenere. Umrumda değil, gezeceğim arkadaş, hangi fenerde kim kalıyor çok merak ediyorum.. Denizdekileri bir nebze anlarım da, fener de yaşayan insan nasıldır acaba? İnsan hayalleriyle yaşarmış ya? 40 yaşına kadar hayalim bu işte...Güzel bir Yelkenlim olsun, ev de istemem hani..Yelkenlim de yaşarım, benim için sıkıntı olmaz... Karaya geldiğimde motorumla takılayım... Deniz Fenerindekiler de arkadaşım olsun, onlara selam çakayım her geçişimde. Belki de evim olursa sahil kenarında Deniz Feneri modunda yaparım... Aşağıdaki linke bir bakın Türkiye'de kaç Deniz Feneri varmış, keyif işi hocam...

Atlas dergisinin Aralık 2011 sayısında -yanılmıyorsam- Türkiye Deniz Fenerleri Atlası eki vardı. İzmir'den (Karaburun'u başlangıç aldım)  Antakya'ya 14 tane deniz feneri gösteriyordu. Wikipedia'da ise çok daha fazla.. http://tr.wikipedia.org/wiki/T%C3%BCrkiye'deki_deniz_fenerleri ....

Not: Hayallerimi kronolojik olarak tekrar yazayım, karışıklık olmasın:))) 35 yaşında iş hayatından emekli olmak ve motorla gezmek ölesiye...40 yaşında yelkenli sahibi olmak, Alaçatı Marina'da yelkenlide yaşamak, istediğim zaman motor ya da yelkenli ile gezmek... Büyük adam olamadık diye hayallerimizi satmadık ya :))) Babamız da destek olur hani..

AYKUT KOCAMAN

Tanıdığımız günden beri adamlığına laf yok.Bizi üzmüştür,kıskandırmıştır ama hepimiz severiz onu sevdiği renklere rağmen.O başarılı olsun,takımı başarılı olmasın dileğimiz.Zamanı gelince milli takımı çalıştırsın bizde ona sevgimizi daha acik gösterebilelim.Havaya girmez, ağırbaşlılığını, seviyesini korur,atışmaz,polemik yapmaz,işine bakar,Carvalhal'in Türk versiyonu.alışmadığımız versiyon.o yüzden seviyoruz hocayı.Geçen seneki maçta Kazım gol attıktan sonra Aykut Hoca'ya hareket yapınca ki statta karsi tribunde olmama ragmen anlamıştım TVde görmeden,cok utanmıştım.Keşke kulübüm rakip hocaya saha içinde saygısızlık yapan bu futbolcuya ceza verseydi hatta özür dileseydi.Dilemiş miydi?

Geçen sezon yönetimi kendini geri plana atip hocayi konusturdu.Senol Güneş ile neler yaşadı.Bu sene de aynı seye soyundurdular hocayı.Hoca konusmasın sempatiler antipatiye dönüşmesin istiyorum.Konuşmak hakkıdır,zaten lig basında,arada şike süreciyle ilgili düşüncelerini tekrarladı ama maclar oynanırken isler kotu giderken diger hocalar gibi yönetici zihniyetiyle hareket etmesin istiyorum.Birşeyleri anlatmaya çalışırken bazı şeyleri itiraf etmek gibi oluyor."Güç dengeleri değişince,hakemler rakiplerimize yönelik kararlar veriyorlar,bizi ince ince yok ediyorlar" gibi biseyler söyledi.Hocanın yerine baskası olsa söyledi demiycem geveledi diycem o kadar kıyamıyorum Aykut hoca'ya laf etmeye.Durumunu anlıyoruz.Zor bir süreç.Motive etmek,kenetlenmek,takımı dışardan gelen tüm bilgi kirliliğinden uzak tutmak stresiyle baş etmek zor ama lütfen sadece işini yap hocam.Sen dilini kirletme.Bırak o işi yöneticelirin yapsın.Onlar bunun için ordalar.

Bir de tüm bunların yanında Aykut Hoca'da inanılmaz bir uğursuzluk var.Çalıştırdığı takımların başına gelenler acayip.
İstanbulspor-Cem Uzan v.s,satışlar,hülleler,isim değişikliği,acayip işler
Malataya-dibe vurdu,isim değişikliği,3.ligde çırpınyor
Konya-2.ligde.en az hasarlı,daha dibe vurmadı.
Ankaraspor-Kulüp yok oldu.
Şu an-takım şike sürecine girdi,büyük zararlar yaşanıyor,belki küme düşecek,şampiyonluk elden gidecek,puan silinecek,avrupadan men.

Ne ayak var sende Aykut Hoca.

AYŞE HANIM

Büyük derbinin üzerinden 1 ay geçti.Bu kadar zamandır derbinin coskusundan kendime gelemedim diye de düşünülebilir ya da bizden başka büyüklere karşı son 20 derbide 1 galibiyet olunca,aynı hafta iki derbi kazanılınca denge bozuldu diye de düşünülebilir.Hiçbiri.
Bir sürü yazı geldi aklıma yazılması gereken ama derbiden 3 gün sonra babaanneyi kaybettik. Ölümlerde bir yas sürem vardır."yapacak birşey yok,hayat devam diyor" lafından nefret ederim.Devam etmesin bir süre, dursun durduğu yerde.
Ayşe Hanım çok iyi insandı.Günahsızdı.Mekanı cennet olsun demiycem çünkü cennetlik kadındı.Benim ve babamın iş yoğunluğu ve zaman ayırma özürlülüğünü bildiği için cuma gecesi 12de vefat etti.Sırf biz haftasonu rahat gidebilelim diye.Geriye yapıcağımız taklitleri(sözlü olaraktan) kaldı. Büyüksün babaanne.