Bu Blogda Ara

23 Mayıs 2012 Çarşamba

Uykum yoooooooooooooookkkkkkkkkkkkkkkkkkk....

Evet yine bir gece yarısı, yine uyku yok…summer is coming, peki ne yapacağız Grobellaar? Geçen yaz yaşadığımız hüsrandan sonra, bu sene için bişeyler yapalım…uyku kaçınca neye saracağını bilemiyor insan…Şu saate kadar neler yaptığımı ve aklımdan neler geçtiğini yazayım bari? Mordogan’dan bir arazi alıp içine Megaron tipi ev mi yaptırsam dedim? House’ın son bölümünü izledim, daha önce ilk sezon 5. Bölüme kadar dayanmıştım, son bölümü izlemek zevkli oldu. Bol bol müzik dinledim. Nescafe içtim 2 bardak. İstanbul’daki hanımefendi güzel nescafe yapar mı acaba diye düşündüm?Şov tv de Kim Ne Giysin’e baktım, Lig tv de sol beklerin en güzel 21 golünü izledim. Ev yaptırırsam ortaya su havuzu koyarsam, kışın ev soğuk mu olur acaba dedim, kışın sıcak su doldururum dedim. Ne zamandır tekila içmediğimi düşündüm? Rakıya sardım bu aralar dedim. Aristo’nun retoriğine baktım, sıkıldım. Osho’nun egosuna baktım, çok sürükleyici bir kitapmış, o koltuktan diğerine sürüklendim. Arkeo’nun Anadolu’nun Arkeoloji Atlası Özel Koleksiyonuna baktım, tekrar Efes’e mi gitsem acaba dedim. Yarın bütçeydi, proje hazırlanmasıydı gibi bi ton iş olduğu aklıma geldi, gençliğime üzüldüm. Bi taraftan kaza aklıma geldi, arabalar sarı ışık yandığında niye geçmezler dedim, suçu arabaya attım, ben zaten iyi bir şöförüm dedim, rahatladım. Poker oynadım, çok çip kaybettim, aşkta kazanırsın be oğlum dedim. Filmlerimle göz göze geldim, yine aksatıosun bizi dediler. Yaz gelio, tatil bi yana, haftasonları naparız ki dedim? Evi gezdim, kardeşim saolsun, çok düzenli bi evimiz var dedim. Bir de şeker kasesini şuraya koymasa dedim, ama bildiğini okur, hiç muhabbete girmeyeyim dedim. 1 senedir düzenli bir ilişkim yok, Grobellaar gibi mi olcam acaba dedim? Digiturkün film kanallarının çok boktan olduğu konusunda tekrar kendimle hem fikir oldum. Roland Garros başlıyor, Nadal ile Del Potro final oynasa, ne güzel olur be dedim. Sonra Nadal belki ama Del Potro çıkamaz ki finale dedim, üzüldüm. Cuma günü İstanbul’da olma ihtimalimi sorguladım; nasip, kader, kısmet dedim, daha 2 gün var dedim, attım o yükü üstümden. Buzdolabını 328 defa açıp kapadım, nefes alıncak yer olmamasına rağmen, atıştıracak bir şey bulamadım. Kavanozlardan nefret ettim, salçalardan nefret ettim, buzdolabını çok üzüyoruz dedim. Abajurun bir tanesini salondan odama getirdim, ne güzel bi zamazingosun sen dedim. Sonra açtım BBC Misery Bear serisini izledim, Cuma günü görüşür müyüz acaba dedim, offffffffffffffffff……
Misery Bear adamımsın…


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder