Bu Blogda Ara
28 Aralık 2013 Cumartesi
19 Temmuz 2013 Cuma
29 Haziran 2013 Cumartesi
MozMarr ile Pazar Kanseri 8
Ailesinin karşı çıkmasına rağmen besteci oldu. Müzik eğitimini kendi kendine geliştirdi. Pek çok farklı enstrümanı çalabiliyordu. Leipzig, Sorau, Eisenach ve Frankfurt’ta müzikle ilgili önemli görevler aldıktan sonra Hamburg şehrinin genel müzik yöneticisi oldu. Babasını dört yaşında kaybetmesine, ilk eşinin evlendikten birkaç ay sonra vefat etmesine ve özel hayatında yaşadığı talihsiz olaylara rağmen müzik kariyeri başarıdan başarıya koşmuş, döneminin lider Alman Bestecisi olmuştur. Hem Johann Sebastian Bach’ın hemde George Frideric Handel’in çok yakın arkadaşı ve dostuydu. Bach , onun müziğine o kadar hayrandı ki oğullarından bir tanesine onun ismini vermiştir (Carl Philipp Emanuel Bach).
Bestecinin müziği, İtalyan, Fransız ve Alman Müziğini harmanlayan, zaman zaman Polonya Müziği’nden de etkileşimler içeren bir Barok Müzik’tir. Harmonik yapıda ve kontrapuanlıdır. Geç Barok Dönem ve Erken Klasik Biçimler arasında çok önemli bir bağ olmuş, yeni müzik eğilimlerinde ön planda yer almıştır.
Döneminin en üretken bestecisiydi. Üç binden fazla bestesi vardır. Marpurg, Mattheson, Quantz ve Scheibe gibi döneminin müzik teorisyenleri eserlerini model olarak örnek göstermiş, Bach ve Handel gibi büyük besteciler yayınlanan eserlerini satın almış ve çalışmış-lardır. Müziği sadece Almanya’da değil Fransa, İtalya, Hollanda, Belçika, İskandinav ülkeleri, İsviçre ve İspanya’da da popüler olmuştur.
Bugünkü programda Georg Philipp Telemann’ın eserlerini sizlere sunuyoruz.
Programdaki ilk eser:
Georg Philipp Telemann (1681 – 1767)
Sol minör sonatı flütte Felix Skowronek ve klavsende Martha Goldstein yorumluyor:
İkinci eser:
Methodical Sonata No. 3 in E minör
Mi minör sonatı Felix Skowronek ve Martha Goldstein seslendiriyor:
Program Telemann’ın solo flüt için yazdığı 12 fantezi ile sürüyor. Koleksiyon 1732-1733 yıllarında Hamburg’da yazılmıştır.
12 Fanteziyi flütçü Barthold Kuijken yorumluyor:
Fantasia No. 1 in A major
Fantasia No. 2 in A minör
Fantasia No. 3 in B minör
Fantasia No. 4 in B flat major
Fantasia No. 5 in C major
Fantasia No. 6 in D minor
Fantasia No. 7 in D major
Fantasia No. 8 in E minör
Fantasia No. 9 in E major
Fantasia No. 10 in F sharp minor
Fantasia No. 11 in G major
Fantasia No. 12 in G minor
Doğal yaşam alanlarını korumak için hayatlarını ortaya koyan güzel insanlar: dostlarımız, arkadaşlarımız, kardeşlerimiz… Hepinize selam ve sevgilerimizi gönderiyoruz, iyi ki varsınız…
MozMarr
5 Haziran 2013 Çarşamba
2 Haziran 2013 Pazar
MozMarr ile Pazar Kanseri 7
Bu programda Barok Dönem eserlerinden bir tanesini sizlere sunuyoruz:
Antonio Vivaldi (1678 – 1741)
Flute Concerto Op.10 No.3 in D major, RV428 "Il gardellino"
Bölümler:
1.Allegro
2.Cantabile
3.Allegro
Aynı zamanda keman virtüözü olan Antonio Vivaldi, Klasik Batı Müziği'nin en üretken bestecilerinden biridir. Venedik'te doğan besteci saçlarının renginden dolayı ‘Kızıl Papaz’ takma adıyla anılıyordu. Yaşadığı dönemde ve sonrasında müziğinin etkisi tüm Avrupa’ya yayılmış ve kıta sınırlarını aşmıştır.
Vivaldi, 500’den fazla konçerto yazmıştır. Bu konçertoların yaklaşık 350 tanesi solo enstrüman ve yaylı çalgılar içindir. Bunların 230 kadarı keman konçertosu, diğerleri fagot, viyolonsel, obua, yan flüt, viola d'amore, blok flüt, lavta ve mandolin konçertolarıdır. İki enstrüman ve yaylılar için 40, üç veya daha fazla enstrüman ve yaylılar için 30 kadar konçerto yazmıştır. Ayrıca 46 opera, dini koral müzikler, 90 kadar sonat ve oda müzikleri bestelemiştir. 1723’te yazdığı Le Quattro Stagioni (Dört Mevsim) konçertoları en çok tanınan eserleridir.
Vivaldi’nin eserlerini Danimarka’lı müzikolog Peter Ryom, yirminci yüzyılda RV numarasıyla listelemiş ve “Ryom-Verzeichnis” adlı kataloğunda toplamıştır. Bu programda bu kataloğa göre 428 numaralı olan ve Vivaldi tarafından Op.10 ile numaralandırılan dizide yer alan altı flüt konçertosundan üçüncüsünü sizlere sunuyoruz. Il gardellino (Saka kuşu) başlıklı Re Majör konçerto diğer beş flüt konçertosuyla beraber ilk kez 1728’de Amsterdam’da yayımlanmıştır.
Konçertoyu blok flütte Sebastian Marq ile kemancı ve orkestra şefi Jean-Christophe Spinosi yönetimindeki Ensemble Matheus topluluğu seslendiriyor:
Yeniden görüşmek üzere, esen kalın.
MozMarr
21 Mayıs 2013 Salı
MozMarr ile Pazar Kanseri 6
Bu programda oda müziğinin en güzel eserlerinden birini sizlere sunuyoruz:
Franz Schubert (1797 – 1828)
String Quintet in C major D. 956
Bölümler:
1.Allegro ma non troppo
2.Adagio
3.Scherzo. Presto - Trio. Andante sostenuto
4.Allegretto
Franz Schubert’in D. 956 katalog numaralı Do majör yaylı çalgılar beşlisi O’nun oda müziği türündeki son eseridir. Besteci eseri 1828 yılı yazında, ölümünden iki ay önce tamamlamıştır. İlk seslendirilmesi ise 1850’de Viyana’da yapılmıştır.
Wolfgang Amadeus Mozart yaylı çalgılar beşlilerini iki keman, iki viyola ve bir viyolonsel için bestelemiştir. Franz Schubert ise eserini iki keman, bir viyola ve iki viyolonsel için yazmıştır. Schubert’ten önce Luigi Boccherini’de yaylı çalgı kentetlerinde ikinci viyola yerine viyolonsel kullanmıştır.
Schubert’in son dönem eserlerinde (Do majör Senfoni D. 944, Si bemol majör Piyano Sonatı D. 960, v.b.) olduğu gibi bu yapıtta da geniş ve ayrıntılı bir birinci bölüm yer alır. A-B-A formundaki ikinci bölümün başlangıcı huzurlu melodisi ve pizzicatoları ile insanı büyüler. Orta kısımda adeta bir türbülans yaşanır. Sonra tekrar sakin yapıdaki başlangıç bölümü geri döner. Üçüncü bölümde senfonik yapıda Scherzo ile beş yaylı çalgı tüm coşkularıyla yüksek ses hacmi yakalar, sadece orta bölümde buna zıt biçimde yavaş bir kısım yer alır (Trio). Dördüncü bölümde ise dans havasında canlı bir Rondo yer alır.
Eser oda müziğinin en görkemli yapıtlarından bir tanesidir. Yirminci yüzyılın en büyük piyanistlerinden Arthur Rubinstein, yapıtın ikinci bölümünün kendi cenaze töreninde çalınmasını istemiştir.
Eseri birinci kemanda Isaac Stern, ikinci kemanda Alexander Schneider, viyolada Milton Katims, birinci viyolonselde Pablo Casals ve ikinci viyolonselde Paul Tortelier seslendiriyor:
Bir programın daha sonuna geldik. Müzik dolu günler dileğiyle,
MozMarr
15 Mayıs 2013 Çarşamba
MozMarr ile Pazar Kanseri 5
Yeni bir Pazar günü yeni bir programla sizlerle birlikteyiz. Bugünkü programda Polonya’lı ünlü besteci ve piyanist, Klasik Batı Müziği’nin en önemli müzik dehalarından Frederic Chopin’in iki eserini sunuyoruz.
1810 yılında Polonya’da doğan besteci 39 yıllık kısa ömründe sonat, mazurka, vals, noktürn, polonez, etüd, impromtu , scherzo, balad, prelüd, rondo ve başka türlerde birbirinden güzel solo piyano eserleri, 2 piyano konçertosu, oda müziği eserleri ve şarkılar bestelemiştir. 1849’da Fransa’da vefat eden besteci Klasik Batı Müziği’nin piyano repertuarını çok büyük oranda geliştirmiş ve zenginleştirmiştir. Robert Schumann ve Franz Liszt, Frederic Chopin’in müziğine hayrandılar ve ondan övgüyle söz etmişlerdir. Franz Liszt, Chopin’in 6 Polonya Şarkısı’nı piyanoya uyarlamıştır.
Programdaki ilk eser:
Frederic Chopin
Ballade No.1 in G minor, Op.23
Besteci 20 yaşındayken Viyana’da yazılan eser hakkında Robert Schumann: “Chopin’in bu başyapıtı O’nun dehasına çok yakın bir yerlerde. En vahşi ve kendine özgü bir eser” nitelendirmesinde bulunmuştur.
Eseri piyanist Arturo Benedetti Michelangeli yorumluyor:
Program ikinci eserle sürüyor:
Frederic Chopin
Scherzo No.1 in B minor, Op.20
1832 yılında tamamlanan eser Thomas Albrecht’e ithaf edilmiştir. ‘Presto con fuoco’ temposundaki yapıt karanlık, dramatik ve canlı yapıda bir parçadır. A-B-A formundaki eserin ilk ve son bölümleri çok hızlı, tutkulu ve fırtınalı olmasına karşın orta bölümde saf, içten ve inanılmaz güzellikte bir ezgi yer alır.
Eseri piyanist Vladimir Horowitz seslendiriyor:
Programı müzik sözlüğüyle tamamlayalım:
Müzik Sözlüğü
B minor: Si minör dizi. Si, Do Diyez, Re, Mi, Fa Diyez, Sol ve La notalarından oluşur.
Bir programın daha sonuna geldik. Yeniden görüşmek üzere,
MozMarr
5 Mayıs 2013 Pazar
MozMarr ile Pazar Kanseri 4
Yepyeni bir programla yine bir Pazar günü sizlerle birlikteyiz. Programa müzik sözlüğüyle başlayalım:
Müzik Sözlüğü
G minor: Sol minör dizi. Sol, La, Si Bemol, Do, Re, Mi Bemol ve Fa notalarından oluşur.
“Sturm und Drang” (Fırtına ve Coşku) akımı 1760’ların sonlarından 1780’lerin ilk yıllarına kadar edebiyatta olduğu gibi müzikte de etkili oldu. Özellikle senfonik yazımda bu akımın etkisinde eserler bestendi. Johann Sebastian Bach’ın besteci oğullarından, uzun yıllar Londra’da yaşadığı için “London Bach” ismiyle anılan Johann Christian Bach’ın Op.6 No.6 Senfoni’si, Bohemya’lı besteci Johann Baptist Vanhal’ın Bryan Kataloğu’na göre g1 numaralı Senfoni’si, “Father of the Symphony” sıfatına sahip Joseph Haydn’ın 39. Senfoni’si ve “Gelecek kuşaklar böyle bir yeteneği bir daha göremeyecek” tümcesiyle Haydn tarafından övgüyle bahsedilen büyük besteci Wolfgang Amadeus Mozart’ın 25. Senfoni’si bu alandaki örnek eserlerdir. Bu dört senfonide Sol minör tonda yazılmıştır. Sol minör tonun “Fırtına ve Coşku” stilini çok iyi ifade ettiği söylenebilir.
Bugünkü programda bu eserlerden ikisini sizlere sunuyoruz . İlk eser:
Wolfgang Amadeus Mozart (1756 – 1791)
Symphony No.25 in G minor, K.183
Bölümler:
1. Allegro con brio
2. Andante
3. Menuetto e Trio
4. Allegro
Senfoni 2 obua, 2 fagot, 4 korno ve yaylı çalgılar için bestelenmiştir. Eser 1773 yılında besteci 17 yaşındayken yazılmıştır. Mozart 24. Senfoni’yi bitirdikten sadece iki gün sonra 25. Senfoni’yi tamamlamıştır. Bestecinin tüm senfonileri göz önüne alındığında sadece iki senfonisi minör tondadır: 25. ve 40. Senfoni’ler. İki senfonide Sol minör tondadır. Mozart diğer tüm senfonilerini ise majör tonda bestelemiştir.
Eseri Karl Böhm yönetiminde Viyana Filarmoni Orkestrası yorumluyor:
Programımızda yer alan ikinci eser:
Joseph Haydn (1732 – 1809)
Symphony No. 39 in G minor, Hob. I:39
Bölümler:
1. Allegro assai
2. Andante
3. Menuetto
4. Finale: Allegro di molto
Senfoni 2 obua, 4 korno ve yaylı çalgılar için bestelenmiştir. Hoboken Kataloğu’na göre I:39 numaralı eser 1768 yılında yazılmıştır.
Eseri Antal Dorati yönetiminde Philharmonia Hungarica Senfoni Orkestrası seslendiriyor:
Bir programın daha sonuna geldik.
Yeniden görüşmek üzere, müziksiz kalmayın.
MozMarr
28 Nisan 2013 Pazar
MozMarr ile Pazar Kanseri 3
Yine bir pazar sabahı sizlerle birlikteyiz. Bu haftaki yazımızda müziğin matematikçisinin bir eserini, Barok Dönem güzelliklerinden bir tanesini sizlerle paylaşmak istedik:
Johann Sebastian Bach (1685 – 1750)
Klavsen ve yaylılar için Re minör Konçerto - BWV 1052
Bölümler:
1. Allegro
2. Adagio
3. Allegro
Bach Eserleri Kataloğuna (BWV - Bach-Werke-Verzeichnis) göre 1052 numaralı eser hakkında müzik uzmanlarının genel kanısı konçertonun Bach’ın kaybolan bir Re minör keman konçertosundan uyarlandığı yönündedir. Besteciliğinin yanı sıra org, klavsen, keman ve viyola da gamba çalan Bach, çağdaşı olan Vivaldi, Telemann, Ernst, Marcello gibi bestecilerin çeşitli konçertolarını klavsen için düzenlediği gibi kendi keman konçertolarının da klavyeli çalgılar için aranjmanlarını yapıyor, bazende başka eserlerinde kullanıyordu. Günümüzde orjinal el yazması kayıp olan keman konçertosunun müzik uzmanlarınca 1719’da Köthen’de yazıldığı düşünülmektedir. Bach konçertonun bölümlerinden 1728’de iki kantatının yazılmasında da faydalandı. Konçertonun ilk iki bölümünü BWV146 kantatının sinfonia (giriş müziği) ve korolu bölümlerinde, üçüncü ve son bölümünü de BWV188 kantatında kullandı.
Klasik Dönem’de konçertonun klavyeli çalgılar için düzenlemesi Bach’ın öğrencileri tarafından icra edildi. Fakat dinleyicilerin önemli kısmı konçertoyu eski moda buldu ve ilgi göstermedi. Klasik Dönem dinleyicileri Barok Dönem’den uzaklaşmış ve genel müzik anlayışı değişmişti. 19. yüzyılın erken dönemlerinden itibaren Romantik Dönem başlıyor ve bu arada Felix Mendelssohn’un teyzesi Sarah Levy, Bach’ın Mathaus Passion’u bir kasap dükkanında kasap kağıdı halinde buluyor ve oradan gün yüzüne çıkartıyordu. Böylece Bach’ın müziği Almanya’ya tekrar geri dönüyordu.
Konçertoyu Felix Mendelssohn 1837’de başarıyla icra ediyor, Robert Schumann konçerto için “en büyük şaheserlerden biri” nitelendirmesinde bulunuyor, Johannes Brahms konçerto için bir kadans yazıyordu. 1838’de Kistner Yayınevi’nde konçerto ilk kez yayınlandı. 20. Yüzyıl’da konçerto çoğu kez piyano ile çalındı ve kaydedildi. 1960’lardan günümüze doğru klavsenle icralar da muntazaman yapılmaktadır.
Konçertoyu klavsende Herbert Tachezi ile Nikolaus Harnoncourt yönetimindeki Concentus Musicus Wien topluluğundan dinleyelim:
1. ve 2. Bölümler:
3. Bölüm:
Konçertonun bir de piyano ile yorumunu dinleyelim. Pianist Glenn Gould ile Thomas Mayer yönetimindeki Ottawa Senfoni Orkestrası yorumluyor:
Bu haftaki yazımızı yine müzik sözlüğüyle kapatalım:
Müzik Sözlüğü
Klavsen: Piyanonun aksine biri daha üstte bulunan iki klavye ile tellerin çekilerek çalındığı, Barok Dönem’de kullanımı zirveye ulaşmış çalgı. Solo klavsen için belli başlı müzik kompozisyonları dans suitleri, sonatlar, fanteziler ve füglerdir. Klavsen için ilk eserler 16. yüzyıl başlarında yazılmıştır.
Geç Rönesans Dönemi’nde William Byrd gibi besteciler klavsen için besteler yapmıştır. Barok Dönemde François Couperin (Klavsen için dört kitap), Domenico Scarlatti (555 Klavsen sonatı) ve Johann Sebastian Bach (Klavsen konçertoları , The Well-Tempered Clavier, Goldberg Varyasyonları) bu çalgı için çok önemli yapıtlar bestelemişlerdir. Klasik Dönemin iki büyük bestecisi Joseph Haydn ve Wolfgang Amadeus Mozart’da klavsen için müzikler yazmışlardır. Piyanonun Klasik Dönem’de yaygınlaşmasıyla klavsene olan ilgi azalmış ve besteciler piyano için eser yazımına ağırlık vermişlerdir.
Adagio: Yavaş ,ağır ve gösterişli müzik temposu.
Yeniden görüşmek üzere, egzozsuz, tren gibi toplu taşıma araçlarını tercih eden, temiz bir dünya umuduyla,
MozMarr
21 Nisan 2013 Pazar
MozMarr ile Pazar Kanseri 2
Özünde iyilik, kardeşlik, eşitlik, barış ve özgürlük bulunan bir adam yaşadı bu güzel mavi gezegende. Halkın içinden gururlu bir adam. Üçüncü senfonisini Napolyon’a ithaf etmişti. Bir gün Napolyon kendini imparator ilan etti ve Rusya’ya saldırdı. Gururlu adam, ithaf yazısını yırtıp attı ve eserin başına yeni bir sayfa ekleyip üzerine “Büyük bir insanın hatırasına bestelendi” diye yazdı.
Bu devrimci ve güzel insan en çok sevdiğim besteci Ludwig van Beethoven. Ona olan sevgimi burada kelimelerle ifade etmeye çalışsam birşeyler hep eksik kalacak. Bugünkü yazımı onun ve muhtemelen klasik müzik tarihinin en büyük eseri olan Dokuzuncu Senfoni’ye ayırdım.
Ludwig van Beethoven (1770–1827)
Symphony No. 9 in D minor, Op. 125
Bölümler:
1. Allegro ma non troppo – un poco maestoso
1. Allegro ma non troppo – un poco maestoso
2. Molto vivace – Presto
3. Adagio molto e cantabile – Andante moderato
3. Adagio molto e cantabile – Andante moderato
4. Finale: Presto – Allegro assai – Allegro assai vivace (alla Marcia) – Andante maestoso – Adagio ma non troppo ma divoto – Allegro energico e sempre ben marcato – Allegro ma non tanto – Presto – Maestoso – Prestissimo
Senfoni 2 flüt, 2 obua, 2 klarinet, 2 fagot, 4 korno, 2 trompet, 3 trombon, 1 pikolo flüt, 1 kontrfagot, yaylılar (1. kemanlar, 2. kemanlar, viyolalar, viyolonseller, kontrbaslar), dört solist (soprano, alto, tenor ve bas), koro ve perküsyon için yazılmıştır.
Bu eser ‘Korolu Senfoni’ adıyla da anılır. Klasik müzik tarihinde bir senfonide ilk kez insan sesi kullanılmıştır. Beethoven, senfoninin final bölümünde Friedrich Schiller’in “Ode to Joy” isimli şiirinden bazı bölümleri bestelemiştir.
Senfoni, 1823 sonbaharında tamamlanmış ve ilk seslendirilmesi Viyana’da Kärntnertor Tiyatro’sunda 7 Mayıs 1824’te gerçekleştirilmiştir. Beethoven, ilk seslendirme için Berlin’i istiyordu. Fakat bestekar arkadaşları onu Viyana için ikna ettiler. Tamamen sağır olan Beethoven orkestrayı yönetmek için sahnedeydi. Sadece krallık locası boş olan tiyatro seyircilerle tamamen doluydu. Konserde bir uvertür, Missa Solemnis’ten üç bölüm ve finalinde Schiller’in bir şiirinden bölümlerin solo ve koroyla yorumlandığı büyük senfoni başlığıyla Dokuzuncu Senfoni seslendirildi. Soprano ve altoda iki genç ve ünlü solist Henriette Sontag ve Caroline Unger’in yer aldığı konserde birinci kemancı Ignaz Schuppanzigh idi. Koroyu Michael Umlauf yönetiyordu. Beethoven, tiyatronun resmi şefi Umlauf ile birlikte sahneyi paylaşıyordu. Umlauf, iki yıl önce faciayla sonuçlanan Beethoven’ın Fidelio Operası prova yönetimini izlemiş ve bu nedenle konserden önce solistleri ve müzisyenleri tümüyle sağır olan Beethoven’ı görmezden gelmeleri konusunda uyarmıştı. Beethoven sahnede müzisyenlerin arasında orkestrayı yönetmeye başladı. Senfoninin her bölümünün başında orkestraya tempoyu veriyor, partisyonun sayfalarını çeviriyor ve duyamadığı orkestrayı yönetmeye çabalıyordu. Üç bölümün ardından final bölümünde şef Umlauf tempoyu biraz hızlandırdı ve senfoniyi bitirdi. Salondan müthiş bir alkış tufanı koptu. Fakat Beethoven birkaç ölçü geriden geliyor, alkışları farketmiyor ve yönetmeyi sürdüyordu. Bunun üzerine alto Unger, Beethoven’ı kolundan tutup seyircilere doğru çevirdi ve alkışlar daha da yükseldi. Beş kez alkışlanan Beethoven, yaşanan coşkuyu duymasa bile havaya atılan şapka ve mendiller ile seyircinin jestlerini görüyordu.
Eserin çok özel bir yorumuyla sizleri başbaşa bırakıyorum:
Wilhelm Furtwängler yönetimindeki Philharmonia Orchestra ile Albert Jenny yönetimindeki Lucerne Festival Korosu, soprano Elisabeth Schwarzkopf, alto Elsa Cavelti, tenor Ernst Häfliger, bass Otto Edelmann, eseri yorumluyor (Lucerne Festivali, İsviçre, 22 Ağustos 1954):
Bu haftaki yazımızı müzik sözlüğü ile noktalayalım:
Müzik Sözlüğü
Senfoni: Genellikle dört bölümden oluşan orkestranın tamamı yada bir bölümü için yazılmış müzikal form. I. Bölüm: Allegro gibi hızlı tempoda ve sonat formunda, II. Bölüm: Adagio gibi yavaş tempoda ve genellikle lied formunda, III. Bölüm: Menuet gibi bir dans formu yada Scherzo (şaka) yapısında, IV. Bölüm: Hızlı yada Presto gibi çok hızlı tempoda bir final ve Rondo formunda. Klasik dönemde Haydn, Mozart, Beethoven ve Schubert, romantik dönemde Mendelssohn, Schumann, Brahms, Dvorak, Bruckner ve Tchaikovsky, geç romantik dönemde Sibelius ve Mahler, 20. yüzyılda ise Prokofiev ve Shostakovich bu formda çok özel yapıtlar bestelemişlerdir.
D minor: Re minör dizi. Re, Mi, Fa, Sol, La, Si Bemol ve Do notalarından oluşur.
En içten sevgilerimle, bol müzikli günler,
MozMarr
14 Nisan 2013 Pazar
MozMarr ile Pazar Kanseri 1
Atonal Minds’taki ilk yazımın heyecanıyla blogtaki tüm yazar arkadaşlara ve okurlarımıza merhabalar.
Geçenlerde Rumble Fish’le sohbet ediyoruz. “MozMarr, Atonal Minds’ı biliyorsun.” dedi. “Blogta, müzik paylaşımları yoğun. Yazar arkadaşlar farklı müzik türlerindeki önerileriyle bloğu renklendiriyor. Gel, sende aramıza katıl. Blogta yeni bir renk daha olsun. Haftalık müzik yazıları yaz. Pazar günlerinde yayınlansın” şeklinde öneride bulundu. Her hafta yazı yazabilecek miyim? O biraz şüpheli bir durum. Yinede kabul ettim. Yazı yazma konusunda çok yetenekli birisi değilim, buna rağmen elimden gelen grameri kullanma çabasında olacağım.
Peki kim bu MozMarr? Üniversite yıllarında bölüm radyosunda kar amaçsız radyo spikerliği yapmış olan MozMarr aslında kendi halinde bir müzik dinleyicisi. On beş sene kadar British Invasion, Progressive Rock, Mod, Glam Rock, Punk, Post Punk, 2 Tone, Indie Rock, New Wave, Dream Pop, Shoegazing, Perfect Pop, Britpop, Synthpop, Electronic, Post-Punk Revival gibi tatlı sularda, kısaca gölde yüzen MozMarr, yaklaşık beş yıl önce okyanusla karşılaştı ve o günden sonra artık hiçbir şey eskisi gibi olmadı J. Tahmin ettiğiniz gibi okyanusun ismi Klasik Batı Müziği’dir.
Rumble Fish’in de bahsettiği gibi kendisiyle sohbetimizde konuştuğumuz konulardan biri de TRT Radyo 3. Pek çok müziksever gibi MozMarr’da, güzel müzikleri TRT Radyo 3 sayesinde tanıdı ve öğrendi. Klasik, Jazz, Soul, Rock, vb. müzik türlerinin en güzel örneklerinin detaylı anlatımlarla sunulduğu, çok değerli radyo spikerlerine sahip, adeta bir müzik akademisi gibi olan bu kanalın yayın hayatının daim olmasını temenni ederiz. Kanalın yaşadığı çeşitli zorluklara, değerli spikerlerin bazılarının kanaldan ayrılmasına ve çok özel bazı programların devam etmemesine rağmen, hala eşsiz olduğunu belirtmek isterim. Arşivinden yayınlanan banttan yayınları bile muazzam. Hele gece birde başlayıp sabah yediye kadar süren altı saatlik bir gece müziği kuşağı var ki, gece uyutmaz, gündüz uyutur J. Frekansınız TRT Radyo 3 olsun.
Gelelim yazılarımıza. “Müzik Sohbetleri” adını verdiğimiz bu yazı dizisinde kimi zaman Klasik Batı Müziği’nin eşsiz yapıtlarından, kimi zamanda daha farklı müzik türlerinden (Progressive Rock, Post Punk, Indie Rock, vb.) çeşitli örnekleri sizlerle paylaşma arzusundayız. Yazılarımızda alt bölümlerde olacak. Örneğin “Müzik Sözlüğü” bölümünde bir tanım, bir tema veya bir enstrüman hakkında bilgiyi çok fazla teknik detaya girmeden (zaten mümkün değil J) bloğumuza ekleyeceğiz. “Sözcük ve Şarkılar”, “Grubun Beş-On Parçası” gibi bölümlerimizde zaman zaman bloğumuzda yer alacak.
Tekrar okyanusa dönelim. Klasik Batı Müziği için ‘okyanus’ sözcüğünü kullandım. Bunun için pek çok neden sayılabilir, bazıları:
- Çok sesli müzik, armoni, kimi zaman süslü anlatım, kontrastlar ve fonksiyonel tonalite, bazen bir sadelik, inanılmaz güzellikte bir melodi ve çocuksu bir saflık, bazende romantik uçlarda gezinme, doğallık ve doğaya bağlılık, doğaya olan hayranlık, dinleyicisine pek çok farklı duyguyu dakikalar içersinde yaşatma, hayatın ta kendisi
- Dönemsel zenginlik: Rönesans, Barok, Klasik, Romantik, Modern, vb. 700 yıldan fazla bir periyot söz konusu
- Çok sayıda ve üretken besteci: Corelli, Scarlatti, Couperin, Telemann, Rameau, Vivaldi, Handel, Bach, Haydn, Mozart, Beethoven, Weber, Rossini, Schubert, Chopin, Schumann, Mendelssohn, Liszt, Wagner, Bruckner, Strauss, Brahms, Dvorak, Verdi, Tchaikovsky,… (saymakla bitmez)
- Çeşitli müzikal formlar: Senfoniler, Konçertolar, Senfonik Şiirler, Sonatlar, Suitler, Oda Müzikleri, Klavye Müzikleri, Şarkılar, Danslar, Bale Müzikleri, Operalar, Oratoryolar, Kantatlar, Motetler …
- Çok sayıda ve birbirinden değerli eserler: Barok dönem bestecilerinden Domenico Scarlatti’nin 555 tane klavsen sonatı mevcut. Klasik dönemden Josepf Haydn’ın 106 senfonisi var. Franz Schubert kısa ömründe 600’den fazla şarkı besteledi.
- Enstürman zenginliği: Keman, Viyola, Viyolonsel, Kontrbas, Flüt, Obua, Klarnet, Fagot, Korno, Trompet, Trombon, Org, Klavsen, Piyano, Arp, Lavta, Gitar, İnsan Sesleri (Soprano, Alto, Tenor, Bas), Vurmalı çalgılar, vb.
- Yorum ve Yorumcu zenginliği: Seçkin eserlerin çok değerli yorumcular ve orkestralar ile icrası.
Bu noktada biraz soluklanalım ve Barok Müzik güzelliklerinden biriyle devam edelim. Klasik Batı Müziği’nin en büyük bestecilerinden biri olan George Frideric Handel için bir başka büyük besteci Ludwig Van Beethoven bu tümceyi söylemiştir: "Bizim en büyük üstadımız odur. Yaşayan ve yaşamış olan en büyük bestecidir. Kabrinde diz çökerim.” Böylesine önemli bir bestecinin bir eseriyle yazımızı sürdürelim:
George Frideric Handel - Organ Concerto in B flat major, Op.4 No.6, HWV294
1736 yılında bestelenen eser arp için yazılmıştır. Aslında bir arp konçertosudur. Daha sonra organ için yeniden düzenlenmiştir. Handel-Werke-Verzeichnis kataloğuna göre 294 numaralı eser Si Bemol Majör dizisinde. Bölümleri:
1. Andante - Allegro
2. Larghetto
3. Allegro moderato
Eseri, organist ve orkestra şefi Karl Richter yönetimindeki Münih Bach Orkestrası yorumluyor:
Bu ilk yazımızda “Müzik Sözlüğü” alt bölümünü de başlatalım:
Müzik Sözlüğü
Allegro: Çabuk bir hızı tanımlayan müzik temposu. İtalyanca bir sözcüktür.
C Major: Do majör dizisi. C, D, E, F, G, A, and B notalarından (Do, Re, Mi, Fa, Sol, La, ve Si notalarından) oluşur. Flat ve Sharp (Bemol ve Diyez) içermez.
Köchel: Wolfgang Amadeus Mozart'ın tüm eserlerinin kronolojik ve tematik listelendiği kataloğun ismi.
Müzikolog Ludwig Ritter von Köchel tarafından 1862'de bestecinin tüm eserleri KV (Köchel-Verzeichnis) ile numaralandırılmıştır:
KV1a Andante in C for Keyboard
KV1b Allegro in C for Keyboard
.
.
.
KV626 Requiem in D minor
“Müzik Sözlüğü”nün ardından yazımızın sonunda sizleri, müziğin dahisi, büyük besteci Wolfgang Amadeus Mozart’ın bir piyano sonatıyla başbaşa bırakıyorum: Piano Sonata No. 16 in C major, KV545.
Bestecinin 16. Piyano Sonatı Köchel Kataloğu’na göre 545 numaralı, Do Majör dizisinde, takma adı “Sonata Semplice” (“Yeni Başlayanlar için Sonat”). 1788 yılında bestelenmiş. Üç bölümden oluşmakta. Sonatı piyanist Mitsuko Uchida yorumluyor:
1. Allegro
2. Andante
3. Rondo
Yeniden görüşmek üzere. Müzik dolu günler…
MozMarr
10 Nisan 2013 Çarşamba
Kısa Bir Ara veya Arabesk Üzerine...
Arabesk konusuna çok fazla içerlenen Rumblefish'e cevaben...
Arabesk aşağıdaki anlamlara gelmektedir :
1- Temel bale pozisyonlarından birinin adı (vücudun yatay konumda uyumlu duruş biçimi)
2 - Genelde Asya, eski Roma, Yunan, Kelt ve İslam sanatlarında kullanılan mimari girişik bezeme-süsleme- biçimi
3- Arap müziği ile harmanlanan tek sesli müzik türü...
Bu anlamlarda değerlendirildiğinde her yazısında blogda yayınlanan şarkılara laf atmasını anlamış değilim Rumblefishin. Ayrıca blogda yayınlanan şarkıları gerek otel odalarında gerekse uçak seyahatlerinde büyük bir keyifle dinlediğini de biliyorum. Daha fazla uzatmayım...
Bu yazımdan sonra atonalminds yazılarıma bir süre ara vereceğim. Blogun kalabalıklaşacağına dair olan hislerim, bu kalabalıklaştırma konusuyla ilgili karar vericilerin görüşümü almamakta göstermiş oldukları incelik ve kişisel bloguma ayıracağım zamanı daha da arttırabilmek adına bu kararı vermiş bulunuyorum.
thesaint'e www.azizinkitaprafi.blogspot.com 'dan ulaşabilirsiniz. Esen kalmanız dileğiyle...
Arabesk aşağıdaki anlamlara gelmektedir :
1- Temel bale pozisyonlarından birinin adı (vücudun yatay konumda uyumlu duruş biçimi)
2 - Genelde Asya, eski Roma, Yunan, Kelt ve İslam sanatlarında kullanılan mimari girişik bezeme-süsleme- biçimi
3- Arap müziği ile harmanlanan tek sesli müzik türü...
Bu anlamlarda değerlendirildiğinde her yazısında blogda yayınlanan şarkılara laf atmasını anlamış değilim Rumblefishin. Ayrıca blogda yayınlanan şarkıları gerek otel odalarında gerekse uçak seyahatlerinde büyük bir keyifle dinlediğini de biliyorum. Daha fazla uzatmayım...
Bu yazımdan sonra atonalminds yazılarıma bir süre ara vereceğim. Blogun kalabalıklaşacağına dair olan hislerim, bu kalabalıklaştırma konusuyla ilgili karar vericilerin görüşümü almamakta göstermiş oldukları incelik ve kişisel bloguma ayıracağım zamanı daha da arttırabilmek adına bu kararı vermiş bulunuyorum.
thesaint'e www.azizinkitaprafi.blogspot.com 'dan ulaşabilirsiniz. Esen kalmanız dileğiyle...
8 Nisan 2013 Pazartesi
Mozmarr ile Pazar Kanseri Başlıyor...
Çocukluğumuzun önemli figürlerinden biridir Hikmet Şimşek. Lanet olası Pazar günü Voltron, Western ile başlar Pazar Konseri ile devam ederdi. Birçoğumuz için Pazar Kanseri sayılırdı. Hikmet Şimşek çalınacak parça ile ilgili bilgi verir, ardından esere geçilirdi. Blogumuza değişik bir tat vermek için, yaklaşık 5 terabite ( kısaca hayvan diyorum) Klasik Müzik arşivi olan Mozmarr ile Pazar günleri klasik müzik üzerine bilgi paylaşşsak fena olmaz hani. ( Arabesk konusunda The Saint devam eder tabi çalışmalarına :) Klasik Müzik üzerine programlar yok denecek kadar az. Mozmarr ile TRT 3 Radyonun kan kaybı üzerine uzun uzun konuştuk. TRT 3 Radyodaki neredeyse bütün klasik müzik programları eski bant yayınlarından oluşuyor. Mozmarr sadece Pazar günleri yazacak. Sabah uyandığınızda klasik müzik icracıları, önemli olaylar ve Youtube katkılı videolarla yayın hayatımıza devam ediyoruz efendim. İyi seyirler...
Not: Arkadaş ben de yazı yazmak istiyorum diyen varsa, belirlediği konu ve yayın gününü dirtyharryforever@yahoo.com adresine ileterek paylaşabilir, biz de onu hemen günümüzde birçok önemli payeden - Légion d'honneur nişanından bile daha önemli bence- biri olan bu blogun yazarları arasına gururla dahil edebiliriz.
Not: Arkadaş ben de yazı yazmak istiyorum diyen varsa, belirlediği konu ve yayın gününü dirtyharryforever@yahoo.com adresine ileterek paylaşabilir, biz de onu hemen günümüzde birçok önemli payeden - Légion d'honneur nişanından bile daha önemli bence- biri olan bu blogun yazarları arasına gururla dahil edebiliriz.
19 Mart 2013 Salı
RIP Jason Molina....
Daha önce şarkılarını bu blogda yayınlamıştık. Burak Şentürk'ün al dinle dediği (sene 2009 du sanırım) Songs Ohia'nın beyni Jason Molina bugün 39 yaşında organ yetmezliğinden vefat etmiş. ( aşırı alkol tüketimi nedeniyle)...2013 çok hızlı gidiyor...
Lioness, Tigress gibi efsanelerin yaratıcısı bye bye...
Lioness, Tigress gibi efsanelerin yaratıcısı bye bye...
18 Mart 2013 Pazartesi
Klasik bir mutsuzluk yazısı işte..
"Hayvan olmak istiyorsan olabilirsin elbette. Bunun için insanlığın acılarına sırt çevirmen ve yalnız kendi postuna özen göstermen yeterli." diyordu Marx. Sanırım hiçbir farkım kalmadı bu tanımdan. İstanbul – İzmir hattında can çekişen ruhum çok yorgun. Kafam hep dalgın. Bir şeyler yapmak istiyorum ama prangalar rahat bırakmıyor. Uyuşturup duruyorum kendimi içkiyle. 11 ay keyifli, 1 ay keyifsiz geçirmeye alıştı organizmam galiba. İstediklerimi yapamamanın, sevdiklerimi mutlu edememenin sancıları olduğunu düşünüyorum. Düşünüyor muyum? Sayıklıyor muyum? Onu da bilmiyorum ya. Efes’e gitmenin zamanı geldi sanırım.
Sevgililer günü geçti; yazı yok.
Evleniyorum; yazı yok.
Drogba, Sneider geldi; yazı yok.
Schalke’yi eledik; yazı yok.
Nadal kortlara geri döndü; yazı yok.
Del Potro ile final oynadılar Indıan Wells’te; yazı yok.
İmralı görüşmeleri başladı; yazı yok.
Chavez öldü; yazı yok.
Blogda arabesk kültür aldı başını yürüdü; yazı yok. ( The Saint canımsınJ )
Kardeşim evlendi; yazı yok.
Grobellaar’ın kız arkadaşı var, birlikte yemek yedik; yazı yok.
İstanbul Modern’de Haneke günleri vardı, bütün filmleri gösterildi, üstüne şahane bir söyleşi vardı, gidemedim.
Burak Şentürk müthiş bir Beach House kısa filmi yayınladı blogda, 2 satır yazı yazamadım.
Büyük şehirlerde herkes bir şekilde mutsuz. Herkesin tek derdi bir yere yetişmek. İşe yetişmek, eve yetişmek, randevuya yetişmek, konsere yetişmek, yemeğe yetişmek. Zaman kavramını önemsiyorum, yaşamaktan keyif alabilmenin temel unsuru, zamanı yönetebilmek, zamana ayak uydurmak değil. İkincisini yapmaya çalıştığında, yaptıklarından keyif almadan, yapmak adına birşeyler yapıyorsun. Karnını doyurmak adına yemek yemeye başlıyorsun, güzel bir yemeğin hazzını yaşayabilmek için değil. Sinemaya gitmiş olmak adına film izliyorsun, sana yeni kapılar açabilecek unsurları düşünmeden. Kafan güzel olsun diye içki içiyorsun, yaşadığın kafa karışıklığını silmek adına. Böylece benim gibi hımbılın teki olup çıkıyorsun işte.
Kent denilen şey niye kurulmuştu? Üretim eskiden merkezdeydi, kent yaşamını oluşturan evler, cafeler, restoranlar ve diğer sosyal yaşamın ana unsurları merkezde olmak durumundaydı. Günümüzde ise merkezde üretim filan kalmadı, hepsi şehir merkezlerinin dışında, evler de merkez dışına çıktı. Gündüz Vassaf diyordu, “ bir şehir merkezinde mekanlar gece niye kapanır, 24 saat yaşamaz mı büyük şehirler? Ama bakıyorsunuz, belli bir saatten sonra her yer kapalı? Okullar ( mekan olarak düşünün; koca binalar eğitim dışında hiçbir işlevi yok) 6 ay kapalı kalıyor nerdeyse? Böyle bir durum kabul edilebilir mi? “ Üstüne basa basa söylemeye devam ediyorum. Kapitalizmin ( nasıl Ortodoks Marksistim hala J ) insanları atomize eden, şehir merkezinden uzaklaştırıp kapsül evlere tıkmaya çalıştıran, sosyal medya araçlarıyla ( twitter, facebook, instagram, mail, msn ) sosyalleştiğini sanan, birşeyler ürettiğini zanneden insanlar ( bu blogda yazarak birşeyler yaptığını sanan ben gibi mesela) olduk çıktık. Çözüm üretmek adına ise benim yaptığım şu; durum tespiti yapma konusunda bir sıkıtım yok kendimce ama hadi oğlum bırak şu yaptığın işleri, defol git köy hayatına, en azından sistemi kendi içinde yeniden üretme diyebilme noktasında cesaret sıfır. Kısır döngü bu işte, bazı insanlar şans oyunlarından para kazanma hayali kurar, bazıları belli miktarda para kazandıktan sonra Ege’ de sahil kasabasına taşınma hayali kurar. insanların hayalleri bile aynılaşmaya başladıysa, kork derim.
Adamlar ekosistem ile ilgili bir uydu merkez kuruyorlar, ( yani bir çiftliğin olduğunu düşün, o çiftlikte dünyanın herhangi bir yerinden biri gelip yapabildiği şeyleri yapıyor, bunun karşılığında barınma ve yemek ihtiyacını karşılıyor) bunu çıkıp televizyonda anlatarak bunu da sistemin tüketebileceği bir meta haline getiriyor. Problem burada işte, yaptığın ya da yapabileceğin bir farklılığı meta haline getirmekten kaçınmak gerekiyor. Walter Benjamin’in Pasajlar eserinde anlatmaya çalıştığı bu değil miydi? Önemli olan “biricik olan” dır. ( bu çevirme de hocam Ahmet Cemal’in dir. ( Hermann Brouch’un çevrilemez denen eseri Vergilius’un Ölümü’nü çeviren efsane hocam) Biricik olan değerlidir. Bu biricikliği meta haline getirmek ya da getirmeye çalışmak onun sıradanlaşmasının kaçınılmaz unsurudur. 20. Yüzyılın en önemli sanat eseri Marcel Duchamp’ın Pisuar adlı çalışmasıydı bazılarına göre. Ne yapmaya çalışmıştı Duchamp? ( Google’da aratın bakın derim) Geçenlerde enteresan bir aşçıyı izledim mesela. Fransa’da Dünyanın en iyi yemek tarihi kitabı ödülünü alan Ömür Akkor. Selçuklu yemeklerini araştırıp hikayeleştirerek anlatma yolunu seçmiş Akkor. Çok da güzel bir anlatımı var. Kendisini biraz araştırınca görüyorsunuz, bu noktaya gelebilmek adına verdiği çabanın karşılığını nasıl alabiliyor insan.
Güzel bir şişe şarap içmek içmek istiyorummmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmm……………
Sevgilimi de çok seviyorum J İyi ki var… Mutsuzum ama en azından umudum var. Bunun da sebebi o..
11 Mart 2013 Pazartesi
10 Mart 2013 Pazar
CHECK UP
Kan vermek için odaya girdiğimde kızıl saçlı beyaz önlüklü kadın görevli hatırımı sordu.Cevap verdikten sonra kolumu sıyırmamı istedi.Sonra damarımı ararken elinizi yumruk yapın dedi.O sırada haliyle şişen pazuma dokundu.Dokunduğu sırada gözlerime baktı.Diyaloğa bakın:
Kadın: çalışıyor musunuz?
Ben: hayır çalışmıyorum,uzun zamandır çalışmıyorum( spor yapıp yapmadığımı sorduğunu düşünerek)
Kadın: sıkılmıyor musunuz evde oturmaktan? ( meğerse iş hayatımı sormuş ::)))
haliyle bozuntuya vermeyip yok,sıkılmıyorum dedim ama olayı idrak ederken ki mimiklerimi o da arkadaşlarına anlatmıştır heralde:))
değişik bir tipti. ikizler erkeğinin beynine girmek lazım cinsellik önemli değil falan dedi. önceki diyaloğun şaşkınlığıyla devam edemeyip onayladım.
Check up sonuçlarına göre yaşıycam. yazılara devam..
Kadın: çalışıyor musunuz?
Ben: hayır çalışmıyorum,uzun zamandır çalışmıyorum( spor yapıp yapmadığımı sorduğunu düşünerek)
Kadın: sıkılmıyor musunuz evde oturmaktan? ( meğerse iş hayatımı sormuş ::)))
haliyle bozuntuya vermeyip yok,sıkılmıyorum dedim ama olayı idrak ederken ki mimiklerimi o da arkadaşlarına anlatmıştır heralde:))
değişik bir tipti. ikizler erkeğinin beynine girmek lazım cinsellik önemli değil falan dedi. önceki diyaloğun şaşkınlığıyla devam edemeyip onayladım.
Check up sonuçlarına göre yaşıycam. yazılara devam..
GÜREŞÇİ KULAĞI
Hayatımda dayanamadığım en iğrenç görüntü resimdeki görüntüdür.Olimpiyatlardan çıkartılmaya çalışılan ata sporumuz güreş branşının yıllarca mücadelelerini zevkle izledim.Sanıldığından çok daha zor olan bu sporda güreşçiler sürekli ellerini rakibinin ensesini atıp oyun kurmaya çalışırlar.Buna hazırlıklı rakip kafasını kaçırmak için geriye hamle yapar.Bu sırada el hep kulağa denk gelir.Güçlü adamın savurduğu el de şiddetli olur.Kulak kıkırdaktan oluştuğu için,kıkırdak tuz buz olup şişer ve iğrenç mide bulandırıcı bir hal alır.Kulak işitmesiyle ilgili bir engel oluşmaz ama görüntüye yardımcı hakemler hep bayrak kaldırır.
UÇAK HAVADİSLERİ
Seyahat sıklığından şikayet eden blog yazarlarına ithafen...
Geçenlerde Onurair 6.35 Trabzon uçağım, sis dolayısıyla 11.00'de kalktı.Önce uçağa aldılar.Ben hemen uyku moduma geçtim.Sonra rötarı anons ettiler ve uçaktan indirdiler.1 saat erteleye erteleye 11 ettiler.
İşin ilginç yanı 05.30'da ben alana gittiğimde bizim uçaktan 30dak sonra yine Trabzona gidecek THY uçağı çoktan rötarı yolcularına bildirmişti.Onur Air yetkililerini saçmalamamaya davet ediyorum.
Yanıma böyle zamanlarda kitap almaya çalışırım.Ne zaman kitap alsam kitap okumaya fırsatım olmaz.Ne zaman kitap almasam keşke alsaydım bak ne kadar zamanım vardı okumak için diye hayıflanırım.Bu sefer kitap almıştım ama niyeyse bu sefer çantamı bagaja vermeyi tercih ettim.Yine kitap okuyamadım.
Dönüş uçağında güzel bir organizasyona şahit oldum.Hosteslerin güzel olup olmadığına dikkat ederim.Dönüşteki trio oldukça başarılıydı.Yıllardır rastlamadım.Kalkıştan sonra 1.pilot yarım saatlik gecikmenin sebebini iniş sırasında kuş sürüsüne çarpma ve iniş takımlarına kuş girmesi olarak açıkladı.Sözünü bitirdi.Hemen sonra 2.pilot sözü aldı.Hosteslerden birinin son uçuşu olduğunu belirtip alkışlamamızı rica etti.Sonra özür dileyerek kendisi için şarkı çalmak istediğini söyledi. Yalın'ın romantik bir şarkısı çalmaya başladı.Hostes şaşkın bir halde gülümseyip ne yapacağını bilemezken bizim pilot elinde kocaman kırmızı güllerle dolu bir buketle yanına geldi.Arkasında diğer hostes kırmızılı çikolatalarla.Gözümün önünde yüzüğü çıkardı taktı.Alkışlarla huzurumuzdan ayrıldılar.Pilot yakışıklıydı.Güzel bir çift oldular.
Hostes bir daha görünmedi :)
Geçenlerde Onurair 6.35 Trabzon uçağım, sis dolayısıyla 11.00'de kalktı.Önce uçağa aldılar.Ben hemen uyku moduma geçtim.Sonra rötarı anons ettiler ve uçaktan indirdiler.1 saat erteleye erteleye 11 ettiler.
İşin ilginç yanı 05.30'da ben alana gittiğimde bizim uçaktan 30dak sonra yine Trabzona gidecek THY uçağı çoktan rötarı yolcularına bildirmişti.Onur Air yetkililerini saçmalamamaya davet ediyorum.
Yanıma böyle zamanlarda kitap almaya çalışırım.Ne zaman kitap alsam kitap okumaya fırsatım olmaz.Ne zaman kitap almasam keşke alsaydım bak ne kadar zamanım vardı okumak için diye hayıflanırım.Bu sefer kitap almıştım ama niyeyse bu sefer çantamı bagaja vermeyi tercih ettim.Yine kitap okuyamadım.
Dönüş uçağında güzel bir organizasyona şahit oldum.Hosteslerin güzel olup olmadığına dikkat ederim.Dönüşteki trio oldukça başarılıydı.Yıllardır rastlamadım.Kalkıştan sonra 1.pilot yarım saatlik gecikmenin sebebini iniş sırasında kuş sürüsüne çarpma ve iniş takımlarına kuş girmesi olarak açıkladı.Sözünü bitirdi.Hemen sonra 2.pilot sözü aldı.Hosteslerden birinin son uçuşu olduğunu belirtip alkışlamamızı rica etti.Sonra özür dileyerek kendisi için şarkı çalmak istediğini söyledi. Yalın'ın romantik bir şarkısı çalmaya başladı.Hostes şaşkın bir halde gülümseyip ne yapacağını bilemezken bizim pilot elinde kocaman kırmızı güllerle dolu bir buketle yanına geldi.Arkasında diğer hostes kırmızılı çikolatalarla.Gözümün önünde yüzüğü çıkardı taktı.Alkışlarla huzurumuzdan ayrıldılar.Pilot yakışıklıydı.Güzel bir çift oldular.
Hostes bir daha görünmedi :)
8 Mart 2013 Cuma
Cuma Lakırdısı ya da Modern Yöneticilik Üzerine
Bir cumayı da tarihin tozlu sayfalarına bıraktık ve saatlerimiz 18:00 olduğunda balkabağına dönüşüp evimizin yolunu tuttuk...Bloga yeni yazmaya başladığım zamanları hatırlıyorum. Köroğlu filminden bahsettiğim yazımda efsane cümleden de bahsetmiştim...
" Bey kısmı bilmediği işi erbabına bırakmıyorsa ahmaklığı yedi diyara türkü olur." Etrafımızda o kadar "bey" kısmı var ki ahmaklıkları ağızlara türkü oluyor... (modern yöneticilik üzerine bu kadar)
Bu dönem seyahat açısından çok bereketli geçti hatta amma seyahat yaptı bu aralar...ama daha da bitmedi, tekrar tekrar devam edecek. İşin kötüsü bu hafta yalnız seyahat edecek olmamla birlikte aynı gün içinde birden fazla şehir ve havaalanı görecek olmam...Bazen eski günlere dönüp kalan bütün zamanlarda içmek geliyor içimden...tıpkı bir dönem seyahat tiryakisi olan rumblefish gibi...gerçi içme konusunda kendisinin eline su bile dökemem ama...
Rumblefish demişken blogun kötü gidişatından dem vurmuş yazısında...kendisine telefonda küçük bir sitemde bulunup yazdıklarını tasvip etmediğimi belirttim. Efendiliğimden dolayı kendisine buradan bir yanıt vermek istemiyorum ama blogun adı atonalminds ise düşüncelerin dağılım frekansına da laf etmesi hoş değil...(efendilik hala bozulmadı
bu arada kadını kadın yapan kadınlığıdır...ve bir kadın aslında kadın olduğu kadar kadındır...ve bu kadınlığın kadınlığı seni intihara sürükleyecek kadar güçlüdür...ve bir bruce springsteen şarkısını ancak bir kadın bu kadar güzel söyler...
" Bey kısmı bilmediği işi erbabına bırakmıyorsa ahmaklığı yedi diyara türkü olur." Etrafımızda o kadar "bey" kısmı var ki ahmaklıkları ağızlara türkü oluyor... (modern yöneticilik üzerine bu kadar)
Bu dönem seyahat açısından çok bereketli geçti hatta amma seyahat yaptı bu aralar...ama daha da bitmedi, tekrar tekrar devam edecek. İşin kötüsü bu hafta yalnız seyahat edecek olmamla birlikte aynı gün içinde birden fazla şehir ve havaalanı görecek olmam...Bazen eski günlere dönüp kalan bütün zamanlarda içmek geliyor içimden...tıpkı bir dönem seyahat tiryakisi olan rumblefish gibi...gerçi içme konusunda kendisinin eline su bile dökemem ama...
bu arada kadını kadın yapan kadınlığıdır...ve bir kadın aslında kadın olduğu kadar kadındır...ve bu kadınlığın kadınlığı seni intihara sürükleyecek kadar güçlüdür...ve bir bruce springsteen şarkısını ancak bir kadın bu kadar güzel söyler...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)