Bu Blogda Ara

6 Eylül 2011 Salı

Oblomov

Tatilin ilk kısmı sona erdi, Eylül sonunda 2. Bölüm başlıyor. İlk bölümde iyi dinlendim diyebilirim, Teoman müziğe veda etmesine dayanamadım, içtim de içtim. Çok koydu bana gitmesi, durup durup o müziğe veda mektubunu okuyorum…şaka be şaka…

Yaz mevsimini çok sevmem. Sıcaklar öldürür beni, güneş bütün enerjimi (zaten ne kadar var ki) alır da alır. Bira hayat kurtarıyor bu mevsimde. İçip içip denize girmesi ise tadından yenmez. O kadar tembel -ya da rahat- (Oblomov’ u çatlatırım sinirden)  bir adamım ki, gülmeye, konuşmaya (işim gereği günde 10 saat konuşmak zorunda olmamı unutma ama), üzülmeye bile yoruluyorum artık. Ehliyet sınavına girdim, emniyet kemerini takmamaktan (-10 puan olur kendileri)  90 puanla tamamladım sınavı. Sınavı geçtim, 4 senedir Bostancı emniyetine gidip ehliyetimi almadım hala. Wınn’ ımı kaybettim, 6 ay sonra eski sevgilimin ısrarıyla başvurup iptal ettirdim, faturalarını da ödedim bi güzel…izmir’e yerleşeli 1 yıldan fazla oldu, İstanbul’daki evin telefonunu hala kapattırmadım… ama sigaram bitsin, içkim bitsin saat hiç farketmez bulurum o açık dükkanı… bu arada unutmadan söyleyeyim, biranın yanında salatalık turşusu ve jalapeno biberi süper olur, müsait olduğunda dene bence…

Bazen sorarlar, nedir içkiye düşkünlüğünün sebebi? Birşeyleri mi unutmaya çalışıyorsun Rumble? Birşeylerden mi kaçıyorsun? Asla…içkinin kendisini seviyoruz o kadar…azaltmaya çalıştım birkaç sefer, rehabilite merkezine de gittim, olmadı be…ilişki konusunda yaşanan ayrılıkların birkaçı dışında nerdeyse tamamında aynı problem (bana göre problem değil ama) yaşandı. Az iç lütfen, biraz bana ilgi göster…şunu net bir şekilde söyleyebilirim; evet keşkelerim oldu dedim ama bu kişilere karşı değildi, ilişki kavramında yapmamam gereken şeylerle ilgiliydi. Giden gitti, kimseye aman gitme demedik, dönmek isteyenlere de kapıyı kapattık sonuna kadar…o yüzden unutamadığım kimse hiç olmadı, gurur duyulacak bir şey değil ama öyle….içkinin de birilerini unutamamakla alakası yok…kimse yokken içki vardı (yaş 15 ti), bundan sonra da öyle olacak...Zaten bana güzel nescafe yapan da çıkmadı henüz… (Bkz. aşağıdaki Californication yazısı)

Denizdesin, inceden de alkollüsün, sırtüstü yatıyorsun…kulağında “o” uğultu var sadece, kendinlesin doyasıya…Gereksiz hiçbir şey yok zihninde, yüzünde bir tebessüm, sadece gökyüzüne bakıyorsun..dalga çarpıyor suratına, kendine geliyorsun..toparlanıp kulaç atmaya başlıyorsun..hayat devam ediyor…

Müziğimiz kuzeyden gelsin. Ayrı bir yazı konusudur kuzeylilerin müziği, Madrugada en sevdiklerimdendir.

Not: Grobelaar, biliyosun sözüm var tenisle ilgili yazmayacağım, peki Barbara Schett’ in güzelliğine ne diyeceğiz.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder